Kemal Belgin

Beşiktaş takımı Lugano deplasmanında 3-1 öne geçtiği maçı 3-3 berabere bitirdi. Hemen şunu belirteyim, son düdük çalmadan maç bitmez... Tabii ki deplasmanda böyle bir sonuç avantajdır. Ama dediğim gibi top yuvarlaktır. Hele hele oyuncu değişikliklerinde çok hassas olunmalıdır.

Galatasaray bir zamanların komik takımı ama şimdinin iyi işler yapabilen, çabuk organize olabilen ekibi Young Boys ile oynayacaktı. Galatasaray’ı tek farklı bir galibiyet uzatma şansına ulaştıracaktı ama Okan Hoca böyle bir beklenti için iki santrforu bir arada sahaya sürmüştü.

Rizespor Fenerbahçe’nin son iki maçtaki futbolunu ve aldığı sonuçları alt alta koyup bir de kendi saha avantajını ekleyip, açık seçik bir oyunu tercih etti.

Ben bu maçla ilgili önce Abdullah Hoca’ya bir soru sormakla başlayayım diyorum. Hoca’m bu santrfor mevkiinde bu maçta oynatacak başka adam bulamadın mı acaba? Hele hele Draguş dururken. Trabzonspor maçın büyük bir bölümünü açık ve net 10 kişi oynadı. Tabii takım kurmadaki bir yanlışı da Orsic ile ortaya koyayım. Madem ki Trezeguet oyuna girebilecek kadar sağlamdı neden Orsic ile oynadın? Tabii ki bir Avrupa kupası maçında rakip kim olursa olsun deplasmanda ilk maçta berabere kalmak tur için büyük bir umut taşımaktadır. Hele ki yeni yeni kımıldamaya başlayan rakip İsviçre ise. 

Yok yok oynanan oyunla veya kulüplerin durumu ile ilgili değil bu bölüm. Kadim dostum Ömer Üründül, perşembe sabahı aradı ve dedi ki, “İcardi, 6 ay idman yapmadım ama gol kralı oldum demiş. Hâle bak be...” Ah be Ömer’im ah... Nerede o eski futbolumuz, nerede şimdiki oyun... 

Fenerbahçe kağıt üstünde zor gibi görünen bu deplasman oyununda iki farklı öne geçerek devreyi bitirirken sanırım genel görüş ikinci yarının Göztepe aleyhine farklı biteceği şeklindeydi.

Fenerbahçe’nin bana göre bir numaralı yıldızı Ferdi Kadıoğlu için İngiliz kulüpleri kesenin ağzını açmış. Sarı lacivertli kulüp de fiyat artırmaya başlamış. Ferdi gidecek ise İspanyol kulüplerinden birine gitmelidir. Real Madrid, Barcelona gibi falan...

Sahasında puansız kapatabileceği bir maçı, rakibinin penaltı ikramıyla galip bitirmeyi başardılar…

Avrupa Kupalarında ülkemizi temsil eden Fenerbahçe, Trabzonspor ve Başakşehir oynadıkları toplam altı maçta yine toplam 18 gol attılar. Bu rakam hayli büyük. Rakip kim olursa olsun... Yediklerimizin en fazlasını da Mourinho’nun takımı yedi. Puanımız da yükseldi. Haydi devam arkadaşlar!

Buna karşılık Beşiktaş çok iyi bir oyun planı yapmıştı. Kaptırılan toplarda birinci madde ön tarafta yapılabilen baskı, daha sonra topluca orta alandan başlayıp savunmaya kadar gelen bir takım savunması... 

Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi 3. eleme turuna yükseldi. Önce tebrikler! Rakip de Lille... Yani bundan 6-7 sene öncesinin süper Fransız takımı. Ama şimdi eh işte durumunda... Neyse... Asıl mesele son maçlarda sanki yeniden doğan Dzeko’nun durumu... Öyle ya ne paralar dökülüp uç adamları alındı be... Hadi kesin de Dzeko’yu görelim...

Yine bizim gazetede bir haber vardı. Fenerbahçe’nin teknik adamı ünlü isim, hâlen takımda bulunan ve on birde de yer alabilen sekiz oyuncuyu listeden silmiş. Bakalım bu işin sonu ne olacak?

Tarihî rakiplerden Galatasaray ve Beşiktaş, hangisi olursa olsun, Fenerbahçe onların talip olduğu, hatta kısa metrajlı anlaşma sağladığı oyuncuları kapıp sözleşme imzalıyor. Hepsi de yerli... Acaba büyük hoca ne düşünüyor ki?

A Millî Takım’ın başına bu hoca nasıl getirildi bilemem ama gerçekten de bilgiye ihtiyacı var. Düşünebiliyor musunuz yarınlara çok önemli mesajlar vermiş Semih, maça ancak 89. dakikada giriyor. Santrforsuz takımın tek uç adamı Cenk ise ancak 80. dakikada... Yahu bu bizim Zeki’nin Avrupa takımlarından birinde şampiyonluk forsu yok mu?

Bizim bu millî takımın acaba herhangi yerli bir hocaya ihtiyacı yok mu? Tabii ki bizim futbolumuzda bugüne kadar millî takımlar bazında elde ettiğimiz bütün başarılı sonuçların altında yerli hocalarımızın imzası vardır. Yani Fatih Terim ve Şenol Güneş’ten bahsediyorum. 

İki duran top ve Merih Demiral kafası ile rakip ağlara giden goller. Ve de bu goller bizi son sekiz takım arasına götürdü. Ben bir zamanlar Uche-Högh gibilerini hatırlarım. Devamla Popescu, Bülent ikilisi... Tabii ki Beşiktaşlı Gökhan’ı da... Çok yaşa e mi Merih kardeş!

Geçen haftaki köşeme ne yazmıştım hatırlıyor musunuz? Demiştim ki, dünyanın bir numarası Kadınlar Voleybol Millî Takımı’mız geriye saymaya başladı. Ya fiziksel bir yıpranma, ya teknik yönetim yanlışı, ya da başka bir şey... Çünkü hem Çin'e hem de Brezilya'ya yenilmiştik. Ve de en sonunda yine kaybedip elendik. Şimdiden yazayım, derhâl mesele incelenmeli ve değişime gidilmeli...

Bizim takımın teknik direktörü Montella’ya sorular sormak isteriz… Kazanmış bir takımın ilk on birinde dört ismi neden değişir? Sakatlık falan filan yoksa tabii... Bu değişiklikler kim? Zeki, Yunus, kaleci Altay ve Kerem…

Öteden beri bu sütunlarda yazar dururum. Derim ki, pas pas geldin rakip ceza alanı yakınına kadar, sonra neden geriye dönersin? Ne mi yapmalısın? Şut atacaksın.

Günümüz futbolunda 20’nin üzerinde pas yaparak rakibinin üzerine giden takımlar sonra geri dönerek kalecilerine top kullanıyorlar. Böyle bir futbol rezaletini devamlı eleştirmişimdir.