Öcal Uluç

Öncelikle "yazımın başlığı için" önemli saydığım bir hususu belirtmem gerek!.. 1960'lı yılların sonunda ve 1970'li yılların başında, "solcu ve devrimci" gençler, Amerikalılara "Go home" diye bağırırlarken, "Defol git" demeye getirirlerdi; benim ise "spor yazarlığı ilkelerim", Milli Takımımızın Teknik Direktörü Guss Hiddink'e "o" anlamda "Go home" dememe izin vermiyor; ben bu yaygın deyimi, "Yeter artık Hiddink, evine dön, çünkü futbolumuza, milli takımımıza hiçbir faydan yok, aksine zarar veriyorsun" anlamına kullanıyorum, ama "başka manaya çeken olursa" da, "Hayır" demem, diyemem!..

Türk sporuna, spor ahlâkına kurulan, tam da "ahlâksız teklif" diye nitelendirilebilecek tuzağın öncülüğünü yapmaya çabalayanlara soruyorum:

Futbol Disiplin Talimatı'nın "Müsabaka sonucunu etkileme" maddesinde değişiklik yapılarak, "önce düşürme, sonra puan silme" sisteminin "önce puan silme, sonra düşürme" şeklinde değiştirilerek, "hemen yürürlüğe konulması" isteniyor.

Milli Takımımız, Avrupa Şampiyonası Finalleri'ne katılmak istiyorsa, "5 gün içinde art arda oynayacağı" Kazakistan ve Avusturya Milli maçlarından "6 puan çıkarmak zorunda", aksi hâlde, her şey maceraya ve şansa kalır!..

Şike Soruşturması başladığından ve devreye Futbol Federasyonu girdiğinden beri, kanaatim odur ki, Mehmet Ali Aydınlar, hep "Fenerbahçe'yi düşürmemeyi, varsa olumsuz ve 'vahim' bir durum, olayı 'puan silme ve şampiyonluk kupasını geri alma' ile kapatmayı düşünmüştür!.."

Tamam, Fenerbahçe yönetimi gibi, biz de diyelim ki; "Futbol Federasyonu krizi yönetemedi, medya yargısız infaz yaptı, savcılar haksızdı, hakimler daha haksız, UEFA ise 'Fenerbahçe'yi yok etmek için' kurulmuştu,

Onurlu" bir insan olarak Mehmet Ali Aydınlar'ın yapacağı "tek şey" vardır; istifa etmek!.. Zira her şey ama her şey yüze göze bulaştırılmış, bu "acı" ve içinden çıkılması zor tabloda onun başrolü oynadığı tartışılmaz bir şekilde ortaya çıkmıştır!..

Bizlere tavsiye ediyorsunuz, lütfen önce aynaya siz bakınız Sayın Mehmet Ali Aydınlar!.. Bakınız da, "İyi niyetliyim" sözünüzün "gerçek" olduğu intibaını veren bir "yüz" ile karşılaşacak mısınız, çok merak ediyorum!

Hakan Şükür'ün, Adnan Polat tarafından "zamansız ve zeminsiz" emekli edilmesinden beri, Galatasaray Takımı sahaya "kaptansız" çıkıyor!..

Mevlâna anlatır; "Bir Hintli, hiç fil görmemiş bir halka, fili göstermek için, getirip, hiç ışık almayan bir ahıra koymuş. Sonra da halkı o karanlık ahıra sokmuş.

Benim, bir "spor insanı" olarak, "bundan böyle" başkan Mehmet Aydınlar başkanlığındaki bu federasyona güvenmem mümkün değildir; benim için bu Federasyon, hem de kurulları ile bitmiştir!.. Neden bitmiştir; "Kozmik Odası'nı bile koruyamadığı" için bitmiştir!..

Tamam, "sorumsuz" ve "denetimsiz" ve de "Benden sonra tufan, bana ne" zihniyetindeki yöneticiler, kulüplerini "yabancı oyuncu transferlerinde" tam bir çıkmaza soktular,

Haftalık programımda cuma yazımı milli maça ayırmıştım; Eylül başında Avrupa Şampiyonası Finalleri vizesini alıp alamayacağımızı ortaya koyacak iki "resmi" karşılaşma öncesi, Milli Takımımızı tartıya çıkaracak bir rakiple oynayacağımız "özel" bir milli maça!..

Bu gece bir milli maçımız var; hem de 2014 Dünya Kupası Grubumuzdaki rakiplerimizden biri olan Estonya ile ve bu maç eylül başındaki Kazakistan ve Avusturya milli maçları için "oynayabileceğimiz tek hazırlık karşılaşması olacak"; yani 2012 Avrupa Şampiyonası Finalleri'ne katılıp katılamayacağımızı ortaya koyacak iki "hayati" maçın son denemesi; ama "biz ne konuşuyor, ne tartışıyor" ve de "ne için" birbirimizi yiyoruz; "Şike Soruşturması!.."

İktisadi Girişim ve İş Ahlâkı Derneği (İGİAD), Şike Soruşturması ile ilgili olarak yaptığı açıklamanın başlığını şöyle koymuştu; "Spor yalnızca eğlence midir, ya ahlâk?.."

Kendi kendimize propaganda yapıyor, kendi kendimizi şişiriyoruz; aslında "gösterilmek istenenin" tam tersi bir tablo var ortada; sporumuz da, futbolumuz da geriliyor; hadi biraz daha "iyimser" bakayım; "ilerleme"hiç yok!..

Yargıtay eski başkanlarından Prof. Dr. Sami Selçuk şöyle demişti, bir konuşmasında:

Bir panik, bir telâş, şaşkınlık içinde kıvranan ve ne yaptığını, ne yapacağını bilmeyen bir yönetim, büyük çoğunluğu "bu şaşkınlığa, bu telâşa, bu paniğe ayak uyduran" ve hatta "Neden sadece biz, neden eski defterler karıştırılmıyor, o defterlere de bakılsın"

Ünal Aysal başkanlığındaki yönetimin "Galatasaray'da çağdaş bir yeniden yapılanmayı gerçekleştireceğini ve bunun yanında sportif başarıyı da hedefleyerek, kısa zamanda önemli bir yol alacağını" söyleyip, yazdığımda, "uzun yıllardan beri Galatasaray'ın içinde olan" sözüne de özüne de güvendiğim, inandığım "birkaç" dostumun "Pek emin olma. Zira." uyarısı ile karşılaşmış, gülüp geçmiştim!..

Bunlar nasıl insanlarmış böyle; birbirlerine telefonlardaki hitapları, başka yöneticiler, hatta başkanlar için söyledikleri, her gün sütün sütun ortalığa saçılıyor; okudukça şaşkına dönüyorum!..