Abdüllatif Uyan

Şakîk-i Belhî hazretleri, Belh şehrinde yaşıyan büyük velîlerdendir. Gençliğinde tüccârlık yapıyordu. Bir zaman mal almaya gitti Türkistân'a.

Hakîm-i Tirmizî... Büyük hadîs imâmı. Daha çocukluğunda, ilim sevdası başlar onda. İki de arkadaşı vardır ki, onlar da ilme sevdalıdır.

Muhammed Sıbgatullah hazretleri, Muhammed Mâsum Fârûkî hazretlerinin oğlu, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin torunudur.

Kâdî Muhammed Zâhid hazretleri, evliyânın büyüklerindendir. Kendisi şöyle anlatıyor: Talebelik çağında "Nîmetullah" adında bir arkadaşım vardı.

Peygamber-i zîşân'ın her duâsı kabul olurdu. Binlerce misalden biri şöyle: Abdullah bin Abbâs için;

Yûsuf Mahdûm rahmetullahi aleyh, duâları kabul olan velîlerdendir. Bu zâtın hizmetlerini gören yaşlı bir kimse vardı.

Şakîk-i Belhî rahmetullahi aleyh, büyük velîlerdendir. Hârun Reşid, ne zaman sıkılsa, bu zâta gider, nasîhatlarıyla ferahlarmış.

Timur Hân, dünyanın en büyük devlet adamlarındandı. Büyük velîlerden "Seyyid Emîr Külâl" hazretlerinin sohbetinde bulunmuş, mânevî evlâtlığa kabûl olunmuştu.

Ahmed ve Muhammed Bican kardeşler, kendilerine mürşit aradıkları günlerde, Hacı Bayram-ı Velî, birkaç kişiyle Edirne'den Ankara'ya doğru yola çıkar.

Saîd bin Cübeyr, Kûfe'de yetişen müctehid imâmlardan. Çok ibâdet yapardı. Allah korkusundan ağlardı.

Timur Hân, kendi yazmış olduğu "Kânun" ve "Tüzük"lerle düzeni sağlıyordu devletinde. Zamanındaki müminler; "Timur Hân, çok âdil ve dindâr bir Müslümandır" diyordu onun hakkında.

Timur Hân, gâyet sâde ve mütevâzı bir hayât yaşardı.

Anadolu velîlerinden Şeymer Hasan Dede çocuk iken oynayan çocukları gördü bir gün. Ve sordu babasına: - Bu çocuklar niçin oynar babacığım?

Timur Hân'ın babası Emîr Toragay Hân olup, sâlih bir Müslümandı.

Nizâmeddîn Evliyâ hazretleri zamanında "Nasîrüddîn-i Mahmud" adında biri vardı ki, küçük yaşta kaybetmişti babasını.

Hak dostlarından Şeyh Sinan Efendi'yi seven birinin, üç aylık bebeği hastalandı bir gün. Doktor, ilâç fayda etmedi.

Zengî Atâ rahmetullahi aleyh zamanında dört arkadaş, ilim tahsili için Buhâra'ya geldiler. Zâhirî ilimleri bitirince, bir "ateş" düştü içlerine.

Mahşer günü, Hak teâlâ; - Cehennemi getirin! diye emreder meleklere. Vazifeli melekler, derhal gidip, bu emri Cehenneme bildirirler.

Ferîdüddîn Genc-i Şeker zamanında Delhili bir genç, Acûzân vilâyetinde evliyâ bir zâtın bulunduğunu işitti.

Ferîdeddîn Genc-i Şeker hazretlerinin zamanında bir tüccâr, "Şeker" yüklü bir kervanı Delhi'ye götürüyordu ki, bu büyük zât onu görüp;