Murat Başaran

Bundan yıllar önce rahmetli bir dostum "Adama bak. Kaç para kazanıyor. Ama kaç paralık bir hayat yaşıyor. Anlarsın ne olduğunu..." demişti.

Başlıktaki ifade için neler yazılmaz ki... Bu ifade içten içe "büyüklükten korkanlar" içindir; çünkü "büyük" olana tahakküm etmek, "büyük" olanı yönetememek gibi bir endişeleri vardır.

Bu hafta yedi film birden vizyonda... İşin doğrusu Star Wars'ın üç boyutla arz-ı endam etmesi beni hiç enterese etmedi. Meraklıları kızmasın ama yarım bırakmayı bile düşündüm.

Yanılmıyorsam rahmetli üstad Necip Fazıl'ın bir yargılanma sebebi de Vahdettin Han'ı övdüğü içindi.

Jeremy James'in "Türk Atı"nı okuduğum zaman, bu müstesna varlığın "hayvan"ı aşan bir mahluk olduğunu düşünmüş ve hayran kalmıştım.

Belediye otobüsü denince aklıma gelen sadece ulaşım ve "Belediye Hizmetleri" değil, çocukluğum, liseye gidişim, işe başlayışım gibi hayatımın bir çok safhasından "sararmış fotoğraflardır".

Bu hafta vizyona giren üç film var. Bir korku, bir komedi ve bir de sinema tarihine yolculuk. Epeydir ağız tadıyla korku filmi seyretmemiş olmanın verdiği merak ve hevesle gittim "Karanlıktan Korkma"ya...

Meşhur fıkradır... Amerikalı ile Fransız kavga ediyormuş. Fransız demiş ki, "Siz boş vakitlerinizde atalarınızı araştırınız..."

Oscarları bir tarafa koyarsanız, önem sırasına göre birçok festival ve ödülden bahsetmek mümkün... Peki seyirci ne kadar umursuyor bu ödülleri? Veya bu ödüller ne işe yarıyor? (Oscarlar da tartışmalıdır ama yerleşmiş bir ön yargıyla, diğerlerine bariz fark atıyor.)

Aşkın tarifini aradım yıllar boyunca. Bitip tükenmek bilmeyen bir arayıştı bu. Milyonla tarife yenilerini ekledim. Misal; Aşk, tarifini sorsalar... Her baktığımda ilk defa görüyormuşum gibi. Az kalsın ölüyormuşum gibi...

Margaret Thatcher bir döneme damgasını vurmuş sıra dışı bir siyasetçi... Onu oynayabilecek tek kişi var karşımızda: Merly Streep...

Varsayın ki, şu an hiçbir mesuliyetinizin baskısı yok... Rahat bir mekandasınız. Alabildiğine uzun bir vaktiniz, gayet ferah bir manzaranız, her an servise hazır çay var... Ama yalnızsınız...

Bu hafta Johnny Depp'in "Tutku Günlükleri" filmi başta olmak üzere sıralamada öne çıkacak filmleri bilerek ıskalayıp, iki yerli film hakkında yazmak istiyorum...

Geçen gün Beyoğlu Tünel'de İETT'nin tarihi binasında fikir ve kalem erbabı sevgili bir kardeşimi ziyaret ettim. Ömer Faruk Birpınar'ı... Tanışıklığımız ve hukukumuz çok eskiye dayanır ve fakat zaman ve mekan şartları sık sık bir araya gelmemize imkan vermemişti bugüne kadar...

Daha önce de kısmen bahsetmiştim. Kendi yolumda, yaklaşık 10 küsur yıldır sinemayla ilgileniyordum. Son derece özgür davranmanın keyfini yaşıyordum. Kimi filmi haftalar sonra sinemada, kimi filmi DVD'sini alıp seyretmek veya hakkında tantanalar kopan bir filmi herhangi bir saplantımdan dolayı es geçmek veya alabildiğine ertelemek...

Yok, başlığa aldanıp siyasi bir yazı sanmayın... 1983'de rahmetli Kanlıcalı Kerim Hoca'ya gidip gelirken Boğaz köprüsünde otobüsten iner, Kanlıca'ya kadar yürürdüm.

Jeneriği bile başlı başına bir seyir keyfi... Asla bir hikâye beklemeyin... Hatta o kadar beklemeyin ki, birbirinin fotokopisi konuların yeniden takla attırılmış hali Görevimiz Tehlike/ Hayalet Protokolü...

Bazı şeyleri anlatmak çok zordur... Bu zorluk anlatılacak olanın haşmetinden, mehabetinden, mükemmelliğinden kaynaklanır. O zaman kalem hareketsiz kalır; kelimeler yetersiz. Ve kurduğun hiçbir meth-ü sena cümlesini, o mükemmelliğe yakıştıramazsın...

Bir filmde Jason Statham oynuyorsa, o filmin konusu baştan bellidir. Yaşlandı ama varsayalım Stallone oynuyorsa... Veya film bir devam filmiyse...

İzah etmek bilim adamlarının işi... Psikologların, sosyologların, tarihçilerin, din adamlarının... Çünkü "erkek olmak"la ilgili bizim toplumumuza nereden bulaştığı belli olmayan bir virüs var ki; "erkek ağlamaz", "erkek utanmaz" algısını yerleştirmiş beyinlere...