Şirin Berber

Değişen Türk futbolunun bütün detayları sahne aldı Denizli'de. İlk göze çarpan; gelişen rakip atağa karşı kademeli olarak yerleşme, topun olduğu yere beraber hamle ile tedbir alma...

Kefil olduk, hata mı ettik acaba? En basit doğruyu yapamıyor Lorant'ın takımı... Bu nasıl takım savunması? "Ne değişti?" diyenler pek de haksız değil gibi. O zaman da Rüştü kurtarıyordu, bu zaman da...

Bir tebrik de size sayın Sümer; dipte ele geçirdiğiniz Trabzonspor'u daha derinlere taşımayı başardığınız için! Ne kadro kurmuşsunuz sayın Sümer! Her tarafı ustalık kokuyor! Attıklarınızla, aldıklarınızı bir kıyaslar mısınız.

Bu hangi G.Saray? Aylardır taraftarına ıstırap veren Cimbom gitmiş, Avrupa destanı yazan ekip gelmiş. Ligdeki futbolu hezimet geterirdi. Anfield Road'da bambaşka bir şampiyon seyrettik. Bütün bahaneler soyunma odasında kaldı.

Şenol Güneş'i bekleyen zorluk, her biri kalite olan futbolcu grubundan ideal olanı bulması. Geçmiş maçlardan kalan oturmuş bir şekil var elbette, fakat dışarıda kalanların ustalığı düşündürüyor insanı. Hakan Şükür mecburen ilk tercih. Aynı şekilde Rüştü kalenin tek hakimi. Küçük Hakan, Fatih kenarlarda. Göbekte iş karışık; Tugay'ın yanında kim yer alacak? Çok koşan, mücadele gücü yüksek, millilerimizi farklı kılan topa yön vermede, hazırlık paslarıyla hücumu organize etmede dişliye uyan biri olacak.

Güzel hava, şartlara göre süper saha ve müthiş bir mücadele.. Topun etrafı bir an bile boş kalmadı. Özellikle atağı kesme hamleleri çok hoştu. Savunan taraf büyük güç sarfetti, hücum eden taraf boşluk bulmak için oldukça zorlandı.

Kimsenin kimseye güveninin kalmadığı bir ortamda başarı gelir mi? En tepeden arıza başlamış, en alta kadar zincirleme sarmış bünyeyi. Yaşam kaynağı kesilmiş futbolcuların. Futbolu oynama sebepleri, mücadeleye katılma inançları zedelenmiş. Verilen bir söz yerine getirilmemiş.

Dakika 80'de maç koptu. Sahaya adım atar atmaz Viola, Erol Ersoy, yan hakem diyaloğunda istenmeyen olaylar gelişti. Hangi dilde anlaşamadılar çözemedik. Sayın Celal Doğan'ın tavrını ise hiç tasvip etmedik. Yılların başkanı biraz acele etmiş sanırım. Gördüğüm kadarıyla hakemin sonuca etki eden bir hatası yoktu. Maça damgasını vuran çirkin olayın dışında seyredene zevk veren bir futbol mücadelesi vardı.

Yavaş yavaş sona geliyoruz. Bir puan, bir gol, hatta az farklı kaybetmek bile önemli. Haftalar geçtikçe, mücadelenin dozu artacaktır. Puan kazanmak isteyen daha fazla çabalamak mecburiyetinde.

İkisi de birbirinden kötü. Körfez'in sebebini açıklamak zor. Bu hoca değil miydi geçen yılın parlayan yıldızı? Bu futbolcular değil miydi çok maçta rakipleri alt eden? Sanıyorum Körfez'de dışa vurmayan, ekibin performansını zedeleyen bir iç sebep var... F.Bahçe'nin problemi bir değil. Neresinden tutsan elinde kalıyor.

Futbol bu olsa, kimse peşinden koşmazdı. Tribüne oturacak bir adam bulunamazdı. Ne çirkin bir oyun...

Bir kelebek bıçak, 5 güzel golle devreyi bitirdik. Vay vicdansız vay. Küfürler, hakaretler kesmemiş insan kılıklı yaratığı. Kamayı sallamış sahaya. Bereket tutturamadı. Bıçak tehlikeliydi ama, goller güzeldi. İlk çeyrekte ortama alıştılar, birbirlerini tarttılar, bıçağı görünce tempoyu artırdılar.

Yeni hocayı kucağında bulduğu, şekillendirmeye mecbur kaldığı kadro için sorumlu tutmak pek de doğru olmaz. Öncelikle, futbolcu grubu, çağın futbolunu oynayacak hareketlilikten uzak. Kollektif hareket noktasında son derece zayıflar.

Çok hoş, seyri güzel bir maç seyrettik. Ligimizin kalitesi sahne aldı Denizli'de. Bir Avrupa takımı G.Saray, kendi gücünde bir rakibe rastladı. Ligin dibine yakın Denizlispor, kafa tuttu G.Saray'a. Bir an bile ezilmediler.

Lige sarıldı Malatyaspor. Bütün imkanlar seferber edildi, fena sayılmayacak bir kadro kuruldu. Kolay değil, ilk maçtan bu yana bütün kadro yenilendi. Maçlar geçtikçe, alışma ve anlaşma eksiği kalkıyor. Sanıyorum, ileriki haftalarda Malatyaspor'un gücü artacaktır. A.Gücü tam kapasite devam ediyor. Yanal ve talebeleri saha ayırmıyor, her oyunda 3 puana çıkıyor. İki taraf için de zor olacak. Saha, hava şartları, mücadelenin kendine özel durumu... Her yönüyle güzel bir maç olacak. Bir ihtimâl beraberlik, sonrası belki...

Maçın sonuna doğru yaşanan çirkinliklerden sonra futboldan bahsetmek pek de doğru değil. Hele hele koltukları kıranların arasında küçük çocukların olduğunu görünce; insanın ümidi kırılıyor. Yazık çok yazık!...

Çalışmalarını çağın gerçeklerine uyduran bir teknik adamla geçmişin derinliklerinde kalmış bir teknik adam var önümüzde. Olayı iyi takip edelim. Werner Lorant'a gelişinde kefil olmuştuk. Sayın Denizli ile yollarımız hiç kesişmedi. Görelim arada ne fark var? Bakalım F.Bahçe'nin kondisyonu tartışılacak mı? Sahaya yerleşmesi, ilk 11 tercihi, yardımlaşması, taktiği, sistemi...

Spor basınının düştüğü komik duruma bir bakar mısınız? Mustafa Denizli tartışmasını bitiremediler. Kovulmayı hiç haketmedi diyenler, tam tersini savunanlar var. 18 ay sessizce yanında oturan yardımcısını sunma gayreti içinde olanlar var. Kördüğüm oldu F.Bahçe; ayırana aşkolsun. Neresi doğru, neresi yanlış bilen yok...

Futboldaki değişimi tam yerinden yakaladık. Brezilya, Hollanda, Fransa'dan fışkıran şekli kaptık, Terim önderliğinde bir adım yukarıya tırmandırdık. Teknik adamlar, futbolcularımız tam anlamıyla olayın farkında değiller, fakat şekle yakın taktikle maçı götürdüklerinde kazandıkları kesin. Dahası; sahadan fışkıran futbol taraftara zevk veriyor.

4 Dünya Kupası gördüm, 3'ünde oynadım! Böylesini görmedim. Samsun'u ertelediler. Bıraktığı yerden devam dediler. Dün kar çizgileri kapladı. Bugüne attılar. Orada çim bozuktu, burada çizgi kayboldu. Arada fark yok. Futbol alanı maç oynamaya müsait değil. Ha Ali, ha Veli... Arada ne fark var ki?