Enver Seyidoğlu

2004 yılına girildi ama TV kanalları yeni yayın dönemine giremedi. Daha doğrusu TV kanalları kendini bir türlü yenileyemedi. "Popülist" yayın zihniyeti, seyircisini dar bir kapsama alanından dışarıya çıkarmamak için elinden geleni yapıyor. Rekabeti farklı alanlarda özgün ve nitelikli yapımlarla ekrana getireceklerine, reyting uğruna aynı kulvarlarda yarışmayı tercih ediyorlar.

2004 yılının ilk cumartesi gününden merhaba, sevgili okurlar ve TV izleyicileri... Gününü en fazla TV karşısında geçiren ülkelerin başında geliyoruz maâlesef.

Ülkemizdeki özel TV kanallarının çoğu RTÜK tarafından cezalandırılmak istenmiyor ama gene de bildiğini okuyor. Ciddi bir öz denetimleri olsaydı RTÜK'e de gerek kalmazdı.

Bizler TV ekranında karşımıza çıkan her türden yayını -adeta bir türlü doymak bilmeyen ve bilinçsiz bir açlıkla- seyretmeye devam ederken, bakın ülkemizin dışında neler oluyor?...

TV kanallarımızın çoğunda sinirlerimizi allak bullak eden, motivasyonumuzu bozan ve sürekli negatif enerji veren o kadar çok yayın var ki, hangi birini sıralayalım?!..

Bir yanda yarışmacılar, bir yanda jüri üyeleri, bir yanda sunucular, bir yanda stüdyo ve ekran önündeki seyirciler ve diğer yanda ise son kararı verecek olan halk jürisi...

TV kanalları içinde bugüne kadar izleyiciye gerçekten değer veren bir yarışma programı olan "Kim 500 Milyar İster" gönülleri fethetmeye devam ediyor.

Ön yargılı olmak ve hemen eleştirmek istemiyorum ama, Ramazan-ı şerif'in yarısına ulaştık sayılır.

Güzelim ramazan ayının idrâki içindeyiz...

Her kanalın ortak yayınladığı bir 'dizi' var. Adı: Reklâmlar. Soyadı: Tanıtımlar. Televizyon kuruluşları neyle para kazanacak da yayın yapacak? Elbet reklâmla.

TV kanallarının birçoğunda cılkı çıkmış; temcit pilavı misali uzun metrajlı filmleri seyredip duruyoruz. Ancak film arası reklam mı seyrediyoruz, reklam arası film mi, işte bu çarpık uygulama seyircinin sinir sistemini allak bullak ediyor. Hadi filmin en heyecanlı olan üç beş yerine reklam koydun. Kabul edilmez ya... Son bir dakika kala uzun uzun reklamları serpiştirdiğini de hazmedelim... Peki bizim sonradan enayi yerine konularak fark ettiğimiz, son on saniyede, gene uzun uzun sıraladığın reklamların ardından beş saniyelik bir final ve alt yazıyla sonlandırdığın görüntüleri, üstüne üstlük tekrar reklamlarla kesmenin çarpıklığı ne oluyor!?... Maalesef ulusal TV kanallarının bazıları bunu hep yapıyor ve seyirciden de sürekli zılgıtı yiyor!... Beyler, ucuz reyting vur-kaçları çağdışı oldu. Yeni ve seviyeli bir metot izleyin de seyirci artık rahat bir nefes alsın...

21. yüzyıldayız ve zaman çok hızlı bir biçimde akıyor... Ademoğlu, teknolojinin, kitle iletişim araçlarının, haberleşme ağının, sosyoekonominin ve kişisel gelişim yolunun altın çağını yaşıyor. Ancak bu uğurdaki gayretlerde, ikmâle kalındığı gibi, zaman zaman da sınıfı geçememenin sancısı yaşanıyor... Çünkü madde ve eylem, nasibini bir türlü mânâdan alamıyor...

Yılların gazetecisi, şiir dili Türkçemize son derece duyarlı olan ve eski tabirle "edip" diyebileceğimiz kıymetli yazar Bedii Faik'in çarpıcı açıklamalarını paylaşmaya devam ediyorum: "Yıldız" gibi bir kelime dururken "Star" diye Türkçe isim olur mu? "Show" diye isim ve yazı olur mu? Bunlar Türkçe isimler mi? Hiç kimsenin TV (teve) dediğini duydunuz mu? Herkes TV'yi (tivi) diye okuyor veya söylüyor NTV'yi okurlarken (Burası EN-Tİ-Vİ) diyorlar. Kalite kesinlikle yok. Türkçe katlediliyor. Yabancı isimler almış başını gidiyor. Üstelik Türk Dil Kurumu olup bitenlere seyirci kalmayı sürdürüyor. Evet, Türkiye'de medya, terör unsurudur. Medya terörü o kadar var ki, her şeyin üzerinde baskı yapıyor. Politikacının, halkın ve iş aleminin üzerinde baskısı var. Ülkemizde medya terörünün olduğuna ilişkin o kadar örnek var ki, hangisini söyleyeyim." Ağzına sağlık Bedii Faik!... Ama söylemeye ve açıklamaya, dinleyenin ve seyredenin çok ihtiyacı var! Çünkü yirmibirinci yüzyıl, kendini anlama ve masaya yatırma çağıdır. Başka çare yok!!...

Değerli okurlar, RTÜK Yasası'nda yapılan değişiklikle, yayın kuruluşlarına uygulanacak yaptırımlar yeniden düzenlendi. Buna göre, yayını durdurulan programların yerine aynı yayın kuşağında ve reklâmsız olarak "Eğitim, kültür, trafik, kadın ve çocuk hakları, gençlerin fiziksel ve ahlâki gelişimi, uyuşturucu ve zararlı alışkanlıklarla mücadele, Türk dilinin güzel kullanımı ve çevre eğitimi konularında" ikame programlar yayınlanacak.

Yaz, kısır bir mevsim değil!.. Öksüz de değil!... Kimi kışı sever, kimi yazı... Kimi ilkbaharı, kimi sonbaharı!.. Dört mevsim, insanoğlu içindir!.. Bu dört mevsimin, iklimin eş değerde hakkını vermek gerek!... Dolayısıyla yazın da!.. Nereye gidersen git, hangi tatili yaparsan yap, kaliteden taviz vermezsen şayet, "Yaz Uykusu" bahane olmaktan çıkar!..

Yaz ekranında ne var; ne yok?... Her şeyden önce tekrarlar var... Yerli-yabancı olsun, uzun metrajlı filmler hemen her dönemde zaten tekrarlanıp duruyor... Bu yaz uykusunda şimdi de yerli diziler tekrarda... İz bırakmış, reyting rekorları kırmış, kaliteli dizilerin tekrarında elbet yarar var!... Çünkü arada izleyemeyenler, kaçıranlar da oldu!...

TV kanallarındaki dilin bozukluğu, pornografi ve 100 kelimeyle konuşan insanlar!..  Ana ve babaların, eğitim ve kültür düzeyinin, çocuk ve gençlerin gelişmesi ve yetişmesinde en az okullar kadar önemli olduğu...  Bir profesörün ya da öğretim görevlisinin bir aylık maaşını, günümüzde bir medya yıldızının veya bir futbolcunun 'bir dakikada' kazanabildiği...

En etkili iletişim aracı olan özel TV kanalları, 1990 yılından itibaren maâlesef iyi sınav veremedi. Eğitime, kültüre katkıları bir yana, zaman zaman kültürün yozlaşmasına bile vesile oldu. Reyting, çok izlemek, beğenilmek ve kalite kavramları, hep birbiriyle karıştırıldı. Aslında "Ehveni şer" olarak nitelenen yapımlar ne gariptir ki, göklere çıkarıldı ve ödüller verildi... Bu konuda yapılan eleştiri ve halkın sağduyusu dikkâte alınmadı. Seyircinin seviyesi yükseltileceğine, alt kültüre hitap edildi ve bunda da başarılı olundu. Önüne gelen; spiker, sunucu, muhabir, yapımcı ve oyuncu oldu. Dil bozuldu, iletişim koptu... Kültür yozlaşmasıyla birlikte üzüm üzüme baka baka kararmaya başladı... Güya adı magazin olan Paparazzi programlarının artmasıyla birlikte haberler şova dönüştü.

Toplumumuzun büyük bir kısmı ekonomik krizden nasibini alırken kültürel yozlaşmalar da ayyuka çıktı!... Hayat, sistem, yaşama biçimi, eğitim, kültür, inanç ve irade gibi kavramlar uzun bir zincirin vazgeçilmez parçalarını oluştururlar... Bazen bir günah ya da sevap, zincirin diğer halkalarını da anında tetikleyebilir!... Öyle de oldu!...

Özellikle ülkemizde etkin bir propaganda aracı olmayı en verimli bir biçimde reyting ve rant anlayışıyla sürdürme amacı güden TV kanallarımız amaçlarına fazlasıyla ulaşmış durumdalar!... Nasıl olmasın ki?!... İstediği türden programı "Para gücüyle" dilediği biçimde "Rant ve Reyting" uğruna seyircinin beynine ve yüreğine "Zorla" sokabiliyor!!... Sen sonradan, çık işin içinden, çıkabilirsen?!... Bir toplumun beyni ve ruhu belli noktalara esir edilmişken kaç para eder?!... Büyüyü, sihri ve hipnozu başka yerlerde sakın aramayın!... Nerede olduğunu merak ediyorsanız, sadece bizim TV kanallarını izleyin yeter!!...