Enver Seyidoğlu

Şu dünyayı evimize, ayağımıza getiren TV, bilinçli izlendiğinde gerçekten insana hem huzur, hem mutluluk, hem de bilgi veriyor. "Bunca abuk-sabuk yapım varken, televizyonun bilinçli izlenmesi mi olur" demeyin!...

Paldır-küldür yaşıyoruz... Estetikten, mutluluktan, huzurdan, saygıdan, sevgiden, anlayıştan, paylaşımdan, incelikten, hoşgörüden, kültürden, adaletten uzak bir hayat!... En açık göstergesi ise, kitle iletişim araçları ve tabii ki başta televizyon!...

Son günlerde TV haberlerini ne zaman izlesek, sürekli zincirleme trafik kazalarına, dolayısıyla da birçok ölüm haberine şahit oluyoruz...

Kanal D'de 15 günde bir yayınlanan canlı bir program var; "Politika Kulvarı." Röportajı yapan ve program sorumlusu Tuncay Özkan, son derece deneyimli ve usta bir gazetecinin görüşlerini alıyor; Cüneyt Arcayürek. Özellikle Türkiye gündemi, enine-boyuna masaya yatırılıyor. Sn. Arcayürek'in isabetli yorumlarının yanısıra, günümüz politikasıyla ekonomik durumu, halkın ve seyircinin duygularına tercüman olurcasına tartışılıyor...

Yaz uykusundaki TV'yle aranız nasıl? Neler seyrediyor, hangi kanalları takip ediyorsunuz? Geçen dönemlere nazaran çok daha fazla "zap"ladığınızı tahmin ediyorum...

Televizyonda şiddetin, çocuklar üzerindeki olumsuz etkileriyle ilgili olarak bu güne kadar binlerce araştırma yapıldı. Geleceğin neslini korumak ve en iyi bir biçimde yetiştirmek üzere harekete geçen bazı ülkeler -bu türdeki araştırmalar dışında- devlet bünyesinde; TV, şiddet ve çocuk programlarını öncelikli ve çok ciddi bir konu olarak çoktan ele alıp bu önemli sorunu hemen hemen hallettiler bile!... Bu ülkeler arasında başta Yeni Zelanda, Avustralya, Kanada, Avusturya, İngiltere geliyor.

Bir insan duygu ve düşüncelerini üç araçla aktarabilir: Sözcükler, ses tonu ve beden dili!... Kelime haznesi yetersiz, ses tonu bozuk ve beden dilini kötü kullanan insanları şöyle bir göz önüne getirin!.. Sağlıklı bir iletişimi onlarla nasıl kurabilir ve nasıl anlaşabilirsiniz?!...

TV kanallarında yaz uykusunun başlamasıyla birlikte abuk-sabuk yarışma programları da peydahlanmaya başladı... Kış uykusu yetmiyormuşçasına şimdi de yaz uykusu... Evir-çevir ve defalarca tekrarla yerli ve yabancı film ve dizileri...

Kanal D'de Cumartesi günleri yayınlanan bir yarışma programı var. Adı "102 milyon." Ayda 102 milyonla nasıl geçinilebileceğini ispatlayan yarışmacı 25 milyar ve bir arabanın sahibi olacak...

Ulusal TV kanallarındaki uzun metrajlı filmleri izliyoruz... 'Salam' gibi dilimlenerek sürekli reklâm ve tanıtımlarla 'sandviç' yapılıyorlar!... Sonuçta ne filmden, ne de reklâmdan birşey anlıyorsun. Yani, ne tat kalıyor, ne keyif... Filmi izlerken dikkâtin ve yoğunlaşman darmadağın oluyor!... Şu filmleri bir kerecik de kesmesen, izletsen, kıyamet mi kopar?!...

Geçen pazartesi günü ATV'de "RTÜK Tartışması" vardı. Radyo ve televizyonların kanal ve frekans tahsisleriyle ilgili kanunun, TBMM'den geçecek olan yeni hâli, enine-boyuna stüdyoya davet edilen konuklar aracılığıyla dile getirildi, tartışıldı. Ancak izleyiciler pek bir şey anlamadı bu yapımdan...

Geçen pazartesi günü ATV'de "RTÜK Tartışması" vardı. Radyo ve televizyonların kanal ve frekans tahsisleriyle ilgili kanunun, TBMM'den geçecek olan yeni hâli, enine-boyuna stüdyoya davet edilen konuklar aracılığıyla dile getirildi, tartışıldı. Ancak izleyiciler pek bir şey anlamadı bu yapımdan...

TV yayınlarımızın birkaç kanal dışında, artık pek tadı-tuzu kalmadı. Tekrar edilen diziler, filmler, kendini bir türlü yenileyemeyen yarışmalar, açık oturumlar... Eğlence, bilim, ekonomi; hattâ sanat dünyasından ekrana yansıyan, o hep aynı üç-beş simâ.. Yani hep bir kısır döngü... Ve huzurlarınızda, yozlaşmış bir TV yayıncılığı...

Geçen perşembe gecesi "Ateş Hattı"nı izliyorum... Konu: "Gençler Türkiye'yi tartışıyor!..." Ama maâlesef tartışamıyor!... Çünkü, o stüdyoya davet edilmiş olan gençliğin çoğu, her şeyden önce tartışma âdâbından mahrum!...

Maâlesef TV kanallarımıza çıkan ya da seslendirme yapan spiker ve sunucuların %99'u, güzelim Türkçemizi ve ses tonlarını icra etmekten mahrum!... 3-5 TRT kökenli spiker dışında, özel TV kanalları, tecrübesiz ve genç sunuculara emanet edilmiş durumda...

Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik kriz, hepimizi ve bütün sektörleri ciddi bir biçimde sarsmış olmasına rağmen, "Kul sıkışmayınca, hızır yetişmez" misâlinden yola çıkarak sağlam bir irade ve inançla -her şeye rağmen- motivasyona ve sabra yönelmemiz gerektiği kanaâtindeyim. Çünkü irade ve inancı tetikleyen güçler, sabır ve motivasyon gibi, insanın gönlüne fısıldanan "sihirli" kavramlardan başkası değildir...

TV kanallarındaki tartışma programlarında bir karmaşadır gidiyor, her kafadan bir ses çıkıyor, herkes doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü bir şeyler söylüyor ve bunun adı da TV yayıncılığı oluyor?!...

Radyo ve TV aracılığıyla, güzel ülkemizin insanları, herhalde gelmiş-geçmiş en ağır ekonomik gündemi takip etmekte... Kulaklar, radyo bültenlerinde, gözler ise, gazete sütunlarıyla TV haberleri ve programlarında!...

Ülkemizdeki ekonomik kriz; sıcak gündemi oluşturmak ve seyirciye reyting sağlamak bakımından, en çok TV kanallarındaki haber ve haber programlarına yaradı. Hangi kanala geçerseniz geçin ekonomistler, mağdur vatandaşla birlikte ekonomiyi ve krizi tartışıyor...

Yarın nisan ayına giriyoruz. Bu ay, TV dünyamızdaki "Kanal ve Frekans Tahsisi Kanunu" ihâlelerinden dolayı dananın kuyruğu kopacak!... Yani, hangi kanalın ayakta kalıp kalamayacağı, bu ay belli olacak!...