Muhsin Abay

Rönesans'tan beri filizlenen fikirler, 20. asrın iki büyük harbinden ve Soğuk Savaş döneminden alınan derslerle pekişerek günümüzün ulus devletleri ortaya çıktı.

Bugünlerde yolsuzlukların araştırılması, eski bakanların soruşturulması, şeffaf devlet tartışılıyor ya, bu bize bir "kleptokrasi" hikayesini hatırlattı.

Pazartesi yazımızı okumamış olanlar için kısaca hatırlatalım. Ülkemizin en büyük özel kuruluşunda yıllarını geçirmiş bir dostuma sormuştum: Bunca şirket iyi beklentilerle kuruluyor. Ama %90'ı ilk beş yılda kapanıyor.

Yılbaşlarında âdettir. İş dünyası ile alâkalı bilgiler verilirken, bir yıl içinde ne kadar şirket kuruldu, ne kadar şirket kapandı istatistikleri yayınlanır.

2004 bütçesi geçti. Dikkatlerimizi Kıbrıs'ta çözüme odaklamış durumdayız. Kamu yönetiminde reform yapılması ve AB üyelik müzakerelerinin başlatılması diğer öncelikli konularımız. Bu ikisi uzun yıllar öncelikli olmaya devam edecektir.

Bir ülkede hem vatandaşlar hem de kamu personeli, içinde bulundukları şartlardan memnun değillerse, o ülkedeki yönetimi yeniden düşünmelidir.

Geçen hafta Küçük ve Orta Boy İşletmelerimizin meselelerinin tartışıldığı II. KOBİ Zirvesi yapıldı. Medyanın kendilerine ilgi göstermesi de istendi.

Batılı ülkelerin çoğunda 70'li yıllara kadar görkemli kamusal binalar dikiliyor, istihdamı artırma adına devamlı personel alınıyor, devlet teşebbüsleri zarar edince "sosyal hizmettir, zarar da edilir" denilip üstü örtülüyordu!

Kamu yönetiminde yeniden yapılanmayı ve AB standartlarında düzen kurmayı tartıştığımız şu günlerde değişimden sıkça söz ediyoruz.

Baskıcı ve müdahaleci devlet modellerine karşı dünyada büyük bir başkaldırma var. Despot rejimler göğe çadır da gerse, olup bitenler artık meçhul kalmıyor.

Başbakanlıkça hazırlanan Kamu Yönetimi Reform Tasarısı Meclise sevk edildi.

Sayın Ecevit politikayı bırakacağını söylemiş. Buna bırakmak değil, tükenmek demek daha doğru.