Mustafa Selçuk

Başlıktaki ifade bile irkiltir bazılarını... Öyle ya, resmî ideolojiyle tahkim edilen 'müesses nizamın kalesi'nde başörtüsü nasıl olur? Emin olun, birçok mütedeyyin bile 'irkilmese bile' yadırgar böyle bir durumu... Belletilmiş bir reflekstir bu...

CHP'nin açıkladığı seçim bildirgesinin, özellikle ekonomik ve sosyal vaatlerini dikkatle okudum. Kılıçdaroğlu'nun konuşmasını dinledim.

Merkez Bankasında devir teslim oldu.

AK Parti'nin seçim beyannamesini herkes bir tarafından tutup yorumluyor, eleştiriyor, övüyor, yeriyor. 8 yıldır iktidarda ve muhtemelen 4 yıl daha olacak bir partinin seçim sonrası vaatlerinin geniş olarak ve her yönüyle konuşulması lazım tabii ki..

Seçimden sonra çok sık duyacaksınız başlıktaki ifadeyi... Tabii başka özgün ve derinlikli(!) tabir ve yorumları da... 2002'den beri 'bu cahil halk' kendine benzeyenleri seçip duruyor.

Demokrasinin kalitesini arttıran unsurların içinde sivilleşme ve şeffaflık belirleyici yer tutuyorlar. Türkiye son 8 yılda demokrasinin gelişmesi ve yaygınlaşmasında gözalıcı mesafeler katetti. Sorunlarıyla ve geçmişinin kirleriyle yüzleşmeye başladı; bürokratik vesayet geriledi.

Türkiye ekonomisi 2010'da yüzde 8.9 büyüdü. Çin ve Arjantin'den sonra geçtiğimiz yıl dünyanın en hızlı büyüyen 3. ekonomisi oldu. Aynı dönemde gelişmiş ülke ekonomileri ya küçüldüler ya da çok daha mütevazı büyüme oranlarıyla yılı kapattılar.

Asker 'mutad üzere' ilkbahar muhtırasını verdi. Balyoz davasından tutuklu subayları salıvermeyen mahkemeye ayar verdi TSK...

Petrol fiyatları aldı başını gidiyor.

Seçmenin -diyelim ki- üçte ikisi kararını ideolojik ve sosyal unsurlara göre veriyorsa, geri kalan üçte birin referansı iş, gelir, kazanç oluyor.

Başlığı tırnak içine aldım, zira bana değil bir anayasa hukukçusuna, Doç.Osman Can'a ait. Savcı Zekeriya Öz'ün görev değişikliğini, siyasi aklın öne çıkması olarak yorumluyor, AYM eski raportörü... Can ile, TGRT'de Selma Aydın'a konuk olduğu program öncesinde sohbet ederken, olguların ve olayların ötesine geçip yapıya, sisteme dair düşünmek gerektiğini fark ettim.

Merkez Bankası geçen hafta bankaların munzam karşılıklarını değişik oranlarda artırdı.

TÜSİAD yeni anayasa için bir çalışma yaptırdı. Çalışma anayasayı 5 temel boyutta inceledi. Sonuç bildirgesinde 'Türkiye bir cumhuriyettir' dışında değiştirilemez madde olmaması önerildi. Patırtı da burada koptu.

Konuşulamayanların konuşulabildiği, Düşünülemeyenlerin düşünülebildiği, Yapılamayanların yapılabildiği bir Türkiye.

Demirel'in siyasi jargona kattığı tabirlerden biridir sath-ı mail... "Eğik düzlem" demektir, sonradan uydurulmuş Türkçe ile söylersek. 'Seçim sath-ı mailine' girmekten bahsederdi 9. cumhurbaşkanı. (Bir de böyle bir sıfat uyduruldu son dönemde... eski cumhurbaşkanlarına 'sıra numarası' veriyorlar. 'Sabık' veya 'eski' sıfatını yakıştıramıyorlar kendilerine.)

Çok bilinen laftır: kendini çekiç zanneden her meseleyi de çivi olarak görür.

Değişim Liderleri Zirvesi, "zirve" kelimesinin hakkını veren bir katılım ve içerikle toplandı dün... Açılış konuşmaları da, sonraki paneller de 'dinlemesini bilenler' zihin açıcı idi.

Bu ülkede, yaşı 30'dan yukarı olan herkes 28 Şubat'ı hatırlar, değil mi? Yalan haberin, kurmaca haberin, suçlayıcı haberin feriştahının yapıldığı o dönemde medya post modern darbenin alenen yedeğine alınmıştı.

Geçen hafta, banka genel müdürlerinin 'biraz da şov kokan' yüksek perdeden tepkileri ile kamuoyunun farkettiği bir konuydu.

Şeffaflık ve bilgiye erişilebilirlik arttıkça piyasadaki fiyatın daha sağlıklı ve gerçekçi oluşacağı varsayılır. Tersinden okursak, bilgiye ve habere ne kadar çok ve hızlı erişilirse, manipülasyon ve yapay fiyat oluşumu da o kadar engellenmiş olur.