Ömer Söztutan

(...NTV - Yo­rum Far­kı) MEH­MET BAR­LAS: Ben si­zin giy­si­le­ri­ni­ze hay­ra­nım... Brad Pitt gi­bi­si­niz...

(...KA­NAL D - Dis­ko Kra­lı) OKAN BA­YÜL­GEN: Bü­lent Er­soy ba­na baş­ka bir uy­gar­lı­ğın kra­li­çe­si fi­lan gi­bi ge­li­yor...

NTV Spor haf­ta­nın maç­la­rı­nı yo­rum­la­mak için Cem Yıl­maz'dan son­ra Yıl­maz Er­do­ğan'ı ağır­la­dı...

İb­ra­him ga­ze­te­ye ya­kın bir oku­yu­cu­muz­dur... Öğ­ren­ci­dir ken­di­si ve sık sık zi­ya­ret eder bi­zi ve ar­tık Bi­zim­ki­ler'den bi­ri­dir... Ge­çen gün öğ­ret­me­ni, "Ne o İb­ra­him" de­miş, "Kış gü­nü be­yaz­la­rı çek­miş­sin..." "Sor­ma ho­cam" di­ye iyi ni­yet­le ce­vap ver­miş, "Cev­ri­ye'nin düş­kü­nü, be­yaz gi­yer kış gü­nü" gi­bi ol­duk... Ho­ca­nın yü­zü cid­di­leş­miş, bir şe­yi de­mek­le de­me­mek ara­sın­da kal­mış ve; "-Ne ol­muş Cev­ri­ye'ye?... Be­nim an­ne­min is­mi de Cev­ri­ye..."

Ame­ri­ka­lı pi­lot uçak­la­rı ile övü­nü­yor; "-Me­se­la be­nim kul­lan­dı­ğım uçak 750 ki­şi ve bir de beyz­bol ta­kı­mı alı­yor..." Rus pi­lot on­dan aşa­ğı kal­mı­yor;

Al­man, İtal­yan ve Te­mel otur­muş­lar, ül­ke­le­ri­nin en gör­kem­li şey­le­ri üze­ri­ne tar­tı­şı­yor­lar­mış... "Biz öy­le bir gök­de­len yap­tık ki" de­miş Al­man;

Te­mel, prob­le­mi için ken­di­si­ne öne­ri­len ada­mın ya­nı­na git­miş; "-Si­zin de es­ki­den uşa­ğı­nız ol­mu­yor­muş... Bir dok­to­ra gi­dip te­da­vi ol­muş­su­nuz, şim­di 4 ay­lık ço­cu­ğu­nuz var­mış..."

"-İn­san­lar ca­hil­lik­le­ri­ni sak­la­mak için ders ve­rir­ler...

Tatil gemisinde, Temel ve Amerikalı John şezlonglara oturmuş, batan güneşi seyrediyor ve sohbet ediyorlarmış... Temel anlatmaya başlamış,

"-Nefretin kök salması, tıpkı kötü ün gibidir... Yok edilmesi zordur..." (...B.Gracian)

"-­Dört şey var­dır ki; en a­zı­nı da­hi hor gör­me­mek ge­re­kir: yan­gın, has­ta­lık, düş­man ve borç..." (...Bey­de­ba)

"-Üzün­tü ken­di ken­di­ni gi­de­rir... Ama mut­lu­lu­ğun tam zev­ki­ni çı­kar­mak için onu pay­la­şa­ca­ğı­nız bi­ri­nin ol­ma­sı ge­re­kir...." (...Mark Twa­in)

Bü­yük­ba­ba Te­mel, o­ğul­la­rı Dur­sun ve İd­ris, on­la­rın ha­nım ve ço­cuk­la­rı i­le bir kış gü­nü a­ra­ba­ya do­lu­şup yo­la çık­tı­lar...

Te­mel ve Dur­sun has­ta­ne­de ya­tı­yor­muş... Te­mel kör, Dur­sun da ö­lüm dö­şe­ğin­de, sa­at sa­yı­yor... Er­te­si gün hem­şi­re ka­pı­yı aç­mış, bir de ne gör­sün?... ­

Te­mel ça­lış­maz, yan ge­lir ya­tar­mış... Bun­dan fe­na hal­de ra­hat­sız olan Fa­di­me, ça­re­yi bü­yük­le­re da­nış­mak­ta bul­muş...

Te­mel'le ni­şan­lı­sı Fa­di­me tar­la­dan kö­ye dö­nü­yor­muş...

"-Gü­ve­nin gö­zü kör­dür... Şüp­he ise hiç yo­rul­ma­dan had­din­den faz­la­sı­nı gö­rür..." ?(...Grill­par­zer)

"-Sa­nat yal­nız­ca ek­mek pa­ra­sı­nı on­dan ka­za­nan­la­rın atöl­ye­sin­de öğ­re­ni­lir..."

(...Fa­tih, bay­ram zi­ya­re­ti i­çin mem­le­ke­ti­ne gi­de­cek­tir) YER: Mer­ter U­lu­soy te­sis­le­ri... FA­TİH: Tey­ze yan­lış­lık­la ye­ri­me o­tur­du­nuz ga­li­ba...

Te­mel, ba­ba­sı­nın izin ver­me­me­si­ne rağ­men giz­li giz­li boks yap­ma­ya de­vam edi­yor­muş... Bir gün ring­de yü­zü gö­zü par­ça­lan­mış, çok ağır dar­be­ler al­mış... Her­ke­sin yat­ma­sı­nı bek­le­dik­ten son­ra eve gir­miş... Ban­yo­da yü­zü­ne güç­lük­le pan­su­man ya­pıp, ilaç mer­hem koy­muş ve bant­la ya­pış­tı­rıp yat­mış...