Ümit Aktan

Gol plasesini o yaptı... Gol asistini de yaptı, hem de birkaç kez sadece ilk yarıda... Uzaktan nişan alıp vurduklarında da önüne yatanlara çarptı top...

Bu kez 'TSYD Antalya Semineri' için yılda bir kez meslektaşların buluşması ve hasret gidermesi durumundan öteye bir misyon üstlendiğini söyleyebilirim. Çok daha verimli bir organizasyon için emeği geçen herkesi yürekten kutluyorum...

TFF'nin 'yerli oyuncu' diye adlandırdığı ama aslında yabancı oyuncu menajerlerinin cirit atacağı yeni dönem başlamak üzere. O kadar çok sakat ayağı var ki, üç ayakla bir dikdörtgen masada yemeğe oturmaya benziyor bu iş...

Bir derbi ile birlikte ligin ilk yarısı olmadan ilk yarı arasına girdik. Kötü zeminlerde çoğunlukla formsuz ve tedirgin hakemlerimizle, bütçesini denk getiremeyen yöneticilerimizle kendimize çeki düzen verme dönemine girdik...

Bilic bir kez daha kaybetti... Gökhan Töre'nin müthiş formu mu, yoksa Atiba Hutchinson'un yokluğu mu? Maçın yumuşak karnı bu sorunun göbeğinde yatıyordu.

Bir kupa oynanıyor ki; adı "Türkiye Kupası." Türkiye'nin Kupası olması gerekirken bazı kulüplerin tutumları ve onlara çanak tutan Futbol Federasyonu sayesinde "angarya" durumuna düşürülmesine göz yumularak milyonlarca liralık yatırım yapanlar göz ardı edilebiliyorlar...

Galatasaray'da bir değişiklik olduğunu kimse inkâr edemez. Bunun iyiye ve başarıya yönelik bir değişiklik olduğunu da görmezden gelemeyiz. O zaman biraz kurcalayalım bu "değişip gelişmenin" neden olduğunu. Sadece "huzur" deyip geçemeyiz çünkü...

3-0 öndeyken top kaybı yapan Sabri'ye bir çıkışman vardı ki, işte o an takımın başında Helenio Herrera mı var, yoksa Capello mu geldi; anlayamadım.

Galatasaray, son bir buçuk yılda yönetim ve İtalyanların marifetiyle izlediğimiz o kötü Galatasaray değil...

Galatasaray kongresini bildik kong-relerden birine çevirmek isteyenler bağırıp çağırmaya başladığında; 'eyvah' dedim, 'Adnan Polat'ın iktidardan düştüğü yöntemin intikamını almak isteyenler ortalığı kirletmeye başladı." Bir yerde tarihi refleks ortaya çıktı ve durumu kurtardı...

Maçın başlamasıyla birlikte gördüm ki son kupa maçı bir patlama değil, gerçekle tanışmaymış. Galatasaray birinci viteste sürünürken birdenbire üçüncü vitesi bile aşmış...

Koşu mesafeleri, topa sahip olma yüzdesi filan derken olaylara girmek istemeyen tüm yorumcular için bir kaçış yoludur istatistik veriler. Orada; "ne yapalım sayılar böyle söylüyor" filan diyerek kamuflaj her zaman pek mümkündür...

Hamza Hoca'nın takıma ne kadar eli değdi bilinmiyor ama bir fark bekleniyordu ama biz önce değişmeyen eski alışkanlıklardan başlayalım.

İkinci yarıda yenmeyi denedik hiç olmazsa. Avrupa'ya veda ettik ama ilk defa yenmeyi denerken yenemedik. Buna da şükür!..

"Arkadaşlarımıza atılan o tekmeler, yumruklar o darp edilmeler, öldüresiye hamleler, sadece Metin Karabaş'a, Saycan Sayım'a, Gökhan Kılınçer'e, Murat Akbaş'a, Uğraş Özyurt'a değil, Spor Basınına yapılmış en terbiyesiz, en adi, en çirkin saldırıdır." İmza: Türkiye Spor Yazarları Derneği...

Kadrolar elime tutuşturulduğu anda aklıma gelen ilk şey şu oldu: "İtalyan zılgıtı yemiş ve bir anda öncelikli hedef olarak Anderlecht deplasmanını seçmiş."

Duygun Yarsuvat yönetimi kendini geçmişin prangalarından kurtarmak için Olağanüstü Genel Kurul topluyor ve derdini anlatabilmek için de bir "revize bütçe dosyası" sunuyor. Başkan kendine ayırdığı 6-7 aylık dönemde "ıslahat dönemini" böylece resmen başlatmış oluyor...

Parasını alamayan basketbolcular Efes'i devirmiş, voleybolcular senelerdir yenemediği Fenerbahçe'yi deplasmanda yenmiş, futbol takımı iki maçta 6 puanı bir araya getirmiş; demek ki küçük bir dokunuş en azından bazı şeyleri olumlu etkilemiş...

Maç 'tek kale-iki perde' olarak sahneye konmuştu. Bir kaza golüne imza atan Kadlec sonrası maç tamamen Serkan Kırıntılı ile Fenerbahçe'nin tüm oyuncuları arasında geçti.

Maç 'tek kale-iki perde' olarak sahneye konmuştu. Bir kaza golüne imza atan Kadlec sonrası maç tamamen Sercan Kırıntılı ile Fenerbahçe'nin tüm oyuncuları arasında geçti.