Fuat Bol

Millî Güvenlik Kurulu; ülkenin iç ve dış güvenlik konularının, üyeleri olan asker ve sivil zevatın konuşup tartıştığı ve aldığı kararları hükümetlere tavsiye ettiği anayasal bir kuruluş. İsmi böyle olmasa da, hemen bütün demokratik ülkelerde bu işlevi gören kurum ve kuruluşlar mevcuttur. İç ve dış tehditlere maruz kalan, bu zor coğrafyadaki ülkemizin MGK'sı, Batı'daki örneklerinden daha faal ve etkindir. Her ayın son günü, mutad veçhile toplanan bu kurula, devletin başı olan Cumhurbaşkanı riyaset etmektedir.

Devlet adamlığı kumaşı çok farklı bir şey. Özellikle kaht-ı rical dönemlerinde, bu kumaşın Kaf dağında dokunduğu söylenir! Milletler için; bu kumaşa malik yöneticileri bulmak ve başa geçirmek, 'Anka Kuşu'nun ele geçirilmesinden daha zordur!

AK Partililer, her ne kadar; biz sıfır kilometre bir siyasi teşekkülüz derseler de, bu durumlarını kendi yandaşlarına bile inandıramazlar! İddia edildiği gibi; bu siyasi parti dün ortaya çıkmış değildir. Bu parti mensuplarının geçmişleri ve o geçmişte sergilemiş oldukları politikalar; dost düşman herkesin malumudur.

İnsanın kendi kendisine ettiğini; verdiği zararı, hiçbir harici düşman yapamaz! İnsan toplulukları; onların teşkilatlanmış şekli olan devletler de en ziyade zararı kendi içlerinden görürler! Bundan dolayıdır ki, dış güçler, önce içerisini tahrip ederek ve oradan elde ettikleriyle işlerini kolaylaştırırlar! Türkiye gibi çetin coğrafyalarda; içeride güçlü olmanın ve birlik ve bütünlüğün önemi her türlü izahtan varestedir. Bu coğrafyadaki ayrılık-gayrılık; dış düşmanlara iş bırakmadan, evvel emirde kendi içinde çözülmeyi, bitişi ve tükenişi gerektirir!

ABD, savaş sonrası Irak'ın başına eski bir generali, Jay Garner'i getirdi. 38 yıl ABD ordusunda hizmet vermiş, İsrail yanlısı (siyonist) bu general, Wietnam savaşına katılmış; Birinci Körfez Harbi'nde de, Kuzey Irak'taki Kürt mültecilere hizmet vermiş!

Her şeye rağmen, Türkiye'yi ve Türk insanını çok güzel günler bekliyor! Ne garip tecellidir ki; Sovyetler'in dağılmasından sonra, önümüze çıkan onca imkan ve fırsatları kullanamamamıza rağmen; adeta bize; bizim ahmaklığımıza inat, yeni imkan ve fırsatlara kavuşuyoruz! Kaderin garip bir cilvesi bu; biz istemesek de böyle oluyor!

200 senelik Avrupalılık maceramız; gerçek bir tahlile tabi tutulduğunda, ne içeride Türk insanını ve ne de, dışarıdaki cümle âlemi samimi olarak tatmin etmedi ve inandırıcı bulunmadı! Düşünebiliyor musunuz; aradan iki asır geçmesine rağmen, bir çoğumuz Avrupa'da hâlâ ne aradığımızın farkında değil!

Dünya üzerinde geçmişinden koparılan, kökleri unutturulan ve bütün değerleri ile birlikte topyekun geçmişine düşman edilen bizden başka ikinci bir millet gösterilemez! Bu yüzden olacak ki; aradan onca seneler geçmesine rağmen, kavgayı hâlâ içimize dönük yani; birbirimize karşı vermekteyiz! Bizim bu traji komik halimiz; karşımızda bulunan düşmanlara cüret vermekten öte bir mana taşımadı. Dünkü eyaletlerimiz, birer ikişer, beşer onar hür ve medeni alemde yerlerini alırken; biz, yerimizde saymayı ve birbirimizin gırtlağına sarılmayı maharet biliyoruz! Bütün bunlardan sonra da dönüp; kabahati karşımızdakilerde arıyoruz!

Türkiye ve Türk insanı, sözüne ve dostluğuna güvenilmeyecek bir ülke ve bir insan topluluğu mu? Değilse; neden, Türkiye'den ve Türk insanından 'öcü' gibi korkulmakta ve Kürtler bize tercih edilmektedir?!

21. Yüzyıl'da Dünya'nın idaresi; İsrail-İngiltere ve ABD'den meydana gelen 3'lü çetenin eline geçmeye başladı! Bu gidişe ya, bu günden dur denilecek; ya da topyekun dünya kıyametin kucağına hızla itilmiş olacaktır!

Irak'ta herkes Saddam'ın Cumhuriyet Muhafızlarını merak ediyor! Sayıları 7 milyona ulaştığı ileri sürülen bu birlikler, başta Bağdat olmak üzere; belli başlı şehirlerde mevzilenmiş ve ülkenin güvenliği ve savunulması bunlara havale edilmişti!

Son yüz sene içerisinde; Dünya'ya nizamat vermek ve esas itibariyle, barışı tesis edebilmek adına; Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra: Cemiyet-i Akvam, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra da: Birleşmiş Milletler Teşkilâtı kurulmuştu.

Saddam ve Saddam gibiler, nasıl; Irak ve kendi halklarının başında bir bela ise, ABD Başkanı Bush ile onu çevreleyen bir avuç Yahudi asıllı yardımcı ve danışmanı da, bütün dünya milletlerinin başına bela kesilmişlerdir. Hem de püsküllü cinsinden!..

Şimdi anlaşıldı mı; ikinci 'Tezkere'nin geçmemesinin Türkiye'ye ve Irak halkına nelere mal olduğu ve bundan da önemlisi, daha da nelere mal olacağı? Anlaşılmaz şekilde; bu 'Tezkere'ye evet demekle Türkiye'nin savaşa sokulacağı; Türk askerinin kardeş Irak halkına ve askerine kurşun sıkacağı iddia edildi! Elbette bu savaş kirli idi; bunun aksini söyleyen, bütün dünyada 5-10 sufli beyinden başkası değildir.

ABD ile İngiltere, Irak'a tatbik etmekte oldukları vahşete kılıf buldular bile! Irak halkına ve bilahare Orta-Doğu halklarına 'özgürlük' götüreceklermiş! Halbuki, beğenmediklerini ileri sürdükleri bu dayatmacı, baskıcı ve zulüm rejimlerini bizzat kendi elleriyle kurdurmuş ve bu halden şimdiye dek memnun olanlar da yalnızca kendileri idi!

Irak savaşı katliama dönüştü!.. Yüzkarası bu katliamın en önemli mağdurları da; çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve savunmasız sivil insanlar. Bilindiği gibi; Irak'ın hava kuvvetleri, 1991'deki harekâtla yerle bir edilmişti. Savunma sistemleri de, atılan onca füzelerle tahrip edilmişti. Bundan sonra da; Irak'ın elinde parası da olsa; gerekli silahlanmaya gitmesine müsaade edilmedi. Dolayısıyla, Irak'ın elindeki silahlarla müttefik güçlere karşı koyması, başarı sağlayıp onları yüz geri etmesi düşünülemez.

İbret alınmadığı müddetçe tarih tekerrür edecek ve dün; Arapların düştüğü tuzağa bugün de Kürtler düşecektir! Birinci Cihan Savaşı'ndan sonra İngilizler; Osmanlı toprakları olan Orta Doğu'yu cetvelle taksim ederek ve bundan da önemlisi; her yerde bir çıban başı bırakarak çekildiler! Bu taksimatı yaparken de, kendilerine amade aileleri iş başına getirdiler.

Irak'a saldırı güçlerinin tek beklentisi; her ne pahasına olursa olsun, Bağdat'ı işgal edip tam teslim aldıktan sonra; Arabı, Kürdü, Türkmeni ile bütün Irak ahalisinin işgalci güçlerin yanında yer almasıdır!

Böyle gitmeyeceği belliydi! Bu kadar duyarsız; böylesine tepkisiz ve; küfrün ve zulmün bin bir çeşidine amade insanlığın başına bu belalar az bile! Geçen asrın içinde cereyan eden iki ayrı cihan savaşı da para etmedi; onca ölüm, yıkıntı-enkaz, ıstırap ve gözyaşı da insanlığın aklını başına devşirmeye yetmedi! Bu iki cihan savaşları bitmedi ki, bir üçüncüsünün arifesindeyiz!

Zillet halinde; sürüngen hayatı yaşamakta olan İslam Alemi'nin başına gelen bütün bu bela ve musibetler az bile! Bunların dinlerinin adı; 'Tevhid' yani, birlik-beraberlik dini; ma'betlerinin adı; 'cami' yani, bir araya toplayan, birleştirip bütünleştiren ilahi yapı..