Mehmet Soysal

Televizyonlarda tarihi dizileri seyreden büyük bir kesim tarihi entrika ve hayallerindeki haremden ibaret sanıyor... Doğru tarih bilgisinden yoksun kalanların anlattıkları tarih seyrettikleri dizilerdeki yalan ve iftiradan başka bir şey değildir...

İç hesaplaşmalarını bitirememiş toplumlarda savaşların bir türlü bitmeyişine şahit olmaktayız... İç hesaplaşmasını sanatlaştırma ve kutsallaştırma gayretinden başka bir niyeti olmayan Kaddafi taraftarlarının sokağa çıkıp savaşması gerektiğine dair çılgınca çağrısı ateşle oynamaktan daha tehlikeli bir duruş noktasıdır...

'Medeniyetlerin çöküş sinyallerini verdiği bir zamanda yaşıyoruz' diyen ünlü bir felsefeci asrın çöküşünü tarif ediyor;

Sokak aralarında çocukların kavgalarıyla başlayan hayatlar o ülkenin gelecekteki meydanlarını tarif ediyor... Fas'tan başlayan ve yaklaşık 25 Müslüman ülkenin halkları sokaklarda 'hak' arıyor... Ekmek istiyor... Tüyü bitmemiş yetimlerin hakları dahi yakılıp yıkılıyor...

Merhum Ahmet Kabaklı'nın ölümünün ardından on yıl geçip gitmiş... Dünyanın bugün içindeki hali görseydi kim bilir Gün Işığı adlı köşesinde neler yazardı...

Pinokyo... İtalyan Yazar Collodi'nin romanıdır. Küçük bir çocuğa dönüşen tahta bir kukladır. Akıllı ve uslu bir çocuk olmayı istemesine rağmen daha önceki yaramazlık, tembellik , umursamazlık alışkanlıklarını bırakamaz. Yalan söylediğinde ise burnu uzayınca Pinokyo en sonunda kötü alışkanlıklarını bırakmak zorunda kalır...

Batı dünyası 'Yeni Gerçekler' ve 'Yükselen Pazar' başlığıyla Davos'ta buluşarak dünyanın nereye doğru gittiğine dair gerçeklerle yüzleşirken Arap ülkeleri ise kazandaki su gibi kaynadı...

Kahire yanıyor... Ara sokaklarda yaşayanların biriktirdiği öfkesi Kahire caddelerinde patlıyor... Aşağılanan ve namerde muhtaç edilen insanların isyan nöbetleri 'tek adam' sistemini sallıyor... Sadece Mısır'da mı?

Geçtiğimiz haftalarda İsviçre bankalarında üst düzey görevlerde bulunan Rudolf Elmer, iki CD'den oluşan gizli hesap bilgilerini Wikileaks kurucularından Assange'a verdi.

Ne zaman kar ya da yağmur yağsa trafik kazaları da artıyor... Kent içi trafik çekilmez hâle geliyor... Şehir içindeki paralı gişeler ise işkenceden beter...

Fırtınalı bir suda yüzen kâğıttan kayıklar gibi ihanet üzerine inşa ettirilen Arap ülkeleri kendi sularında batmaya doğru hızla yol alıyor...

TOKİ, 600 trilyona Seyrantepe'de Galatasaray'a stadyum yaptı ve açılış töreninde ise tribündekiler Başbakan Erdoğan'ı ıslıkladı. Bakanlarla birlikte stadyumu terk eden Başbakan Erdoğan bize göre de bunu hak etmedi... Bakan Egemen Bağış ilk sözünü orada söyledi;

Bir televizyon kanalı dizi yapıyor. Ülke bıçak gibi ikiye bölünüyor... Diziye isyan edenler meydanlarda gürlüyor... Birileri de çıkıp;

Devlet ve şirketlerin hiyerarşik yapısı, yani protokolü sanki Firavun'un piramitlerine bakılarak kurulmuş... Ya da organizasyon şeması... Piramitin en alt tabakasında avam, yani halk veya müşteri en üstte kral, ya da patron... Satın alanın bir kıymeti yokmuş...

Bir ülkede; 'lüks' denildiğinde hayatı pahalı yaşamak zannedilirse büyük bir yanlışa düşülmüş olur. Latince bir kelime olan lüks yani luxuria'nın anlamı 'en iyi kalite' demektir...

Bir zamanlar ülkeye yön veren birkaç gazete günlük hayatın yaşandığı yer diye bilinen, uzun yıllar Babıali denilen Cağaloğlu'ndaki küçük idare binalarında hazırlanıyordu.

Kentin en zengin ya da en fukara cadde ve sokakları, alışveriş merkezleri, süper marketler sanki müzik çığlıklarına yenik düşmüş...

Gençlik yine sokaklara çıktı... Ya da çıkartılıyor... Cemil Meriç diyor ki: -Mahkemede Marksizm'i savunurken bir işçinin elini dahi sıkmış değildim!

Vapura biner binmez hediye paketini açtım. Bir hafta önce kendisinin giydiği o mavi yün kazağın üzerine iliştirilmiş küçük bir not kâğıdına şu satırları yazmıştı; - Evlat, benim de kazaksız çok günlerim olmuştu... Üzülme, bugünler de geçer... Notu okuduktan sonra bir hayli ağlamıştım...

89 yılının kış aylarından bir gündü...