Sabahat Emir

Yeni Türkiye Partisi'nin genel sekreteri sayın İstemihan Talay, basına verdiği bir demeçte siyasal çizgilerinin "sol" olmadığını belirtince buna en çok Başbakan sayın Bülent Ecevit şaşırdı. CNN Türk kanalında kendisiyle yapılan bir mülakatta: "Nasıl olur anlayamadım.

GÜLYÜZLÜM: Mehmet Köseoğlu'nun romanı. Bir genç kızın annesiyle, kendi ilkeleri ve popülist toplum değerleriyle çatışmasını akıcı bir dille anlatıyor.

Yaz mevsimi geldiğinde yurdun dört bucağında festivaller düzenleniyor. İyi de oluyor. Düzenlenen yere hareket, coşku getiriyor ve halkta üretime karşı ilgiyi arttırıyor.

Vefa, öyle görünüyor ki, egoların, vurdumduymazlıkların ön plana geçtiği, para ve gücün temel değer olarak algılandığı, sadakatsizliklerin normal bir tutum olarak kabul gördüğü çağımızda bizim için bir semt adı olmaktan öteye geçemeyecek. Vefasızlıktan soyutlanmak, aslında insanlıktan soyutlanmak demek. İnsanlığın kaybolduğu bir dünyada yaşamak kimin hoşuna gidiyorsa buyursun, hayrını görsün!

Yaşar Kemal'in Güneydoğuyu anlattığı bir eserinde, şehrini ölesiye seven bir Vanlı'nın: "Eski şehirlerde insanın insana saygısı, sevgisi bir kuraldır. Bir insanın bir insanı aşağılaması büyük suçtur" sözleri hafızama kazınmış ve tarihi kentlere merakımı arttırmıştı..

Türkçe üzerine yazdığım bu kaçıncı yazı bilmiyorum. Bazı köşe yazarları da zaman zaman köşelerinde bu konuda yazıyorlar, endişelerini belirtiyorlar. Ne kadar yazsanız rüzgara karşı konuşuyormuşsunuz gibi savrulup gidiyor, hiçbir etkisi olmuyor.

Siyasetten ne kadar uzak kalmağa çalışsanız da DSP'de Hüsamettin Özkan'ın istifasıyla başlayan yaprak dökümü ve ardından yaşanan sürpriz gelişmeler sebebiyle siyaset, artık hepimizin ana gündem maddesi oldu. Herkes siyaset konuşuyor. Televizyon kanallarında da siyaset ahkamcılarından geçilmiyor.

Kültür Bakanlığı Basın Müşaviri sevgili dostum Nafiz Şahin, restorasyon ve ışıklandırma işlemi tamamlanan Ardahan Kalesinin 6 Temmuzda gerçekleştirilecek açılışına katılıp katılmayacağımı sorduğunda, popülizmden uzak bir tutumla sessiz sedasız çalışan sayın İstemihan Talay'ın bir güzel işine daha tanık olmaktan kıvanç duyacağım için hemen olumlu cevap verdim. Cumartesi sabahı valizimi kaptığım gibi yola koyuldum.

Okuyucularım hatırlayacaklardır, daha önceki yazılarımın birinde "Şehirlerin Ruhu" adı altında gerçekleştirmek istediğim projemden bahsetmiştim. İlkin, "Güneydoğunun Paris'i" diye bilinen Gaziantep'i altı gün boyunca gezerek yaptığım bir ön çalışmayla bu projeye başlama imkanı buldum.

Size matematiği tarif edin deseler ne derdiniz? Herhalde kendinize göre bir tarif yapabilirsiniz. Bugünlerde okumakta olduğum "Matematiğin Öyküsü ve Serüveni" isimli kitapta şöyle bir tarif dikkatimi çekti.

Avrupa Birliğine üye bazı ülkelerde yapılan kamuoyu araştırmalarında ne yazık ki Türkiye'nin AB'ye üye olmasını istemeyenlerin çoğunlukta olduğu görülüyor. Buna duygusal bir tepki göstermek yerine, sebepleri üzerinde serinkanlılıkla ve objektif bir yaklaşımla düşünmek daha akılcı bir tutum.

Şimdi yeni bir moda çıktı. Bazı erkek yazarlar (aslında bu ayrım edebiyatta olmamalı) kadın ruhunu çok iyi anlatıyor diye öne sürülüyor. Bunlarla ilgili olarak büyük gazetelerde çarşaf çarşaf röportajlar yayınlanıyor, hemen ardından TV kanallarında programlar yapılıyor. Müstakbel okuyucu kitlesi peşin peşin etki altına alınmağa çalışılıyor. Kimlerin buna karar verdiğini bu mekanizmanın nasıl işlediğini bilmiyorum. Ama reklama dayalı zihniyetin bizi nerelere götürdüğünü anlamak bakımından ilginç bir durum.

Büyük şehirlerin betonlaşmış havasından, yorucu hayat çarkında kuruntular, vesveseler, hırslar, öfkeler üretmeğe başlayan zihninizin egemenliğinden kurtulup geçmişten geleceğe doğru uzanan sükunet akışında öz benliğinizi yaşamak istediğinizde size güzel bir yer önereceğim; Beypazarı.

Geçtiğimiz günlerde TRT'de "Akşam Sefası" isimli programın yayından kaldırılışı sebebiyle medyada uzun tartışmalar oldu. "Bir Başka Gece"de arabesk müzik yayını sebebiyle tahkikat açtıran Özelleştirmeden ve TRT'den sorumlu Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu yazılı basında sert ve insafsız eleştirilere maruz kalıyor. Mesele özgürlükleri kısıtlamak şeklinde algılanıyor. TRT Genel Müdürü Yücel Yener, "Akşam Sefası"nın kurum içindeki iç sorunlar yüzünden kaldırıldığını söylediği halde tartışmalar hâlâ devam ediyor.

Geçen hafta iki güzel temsil izledim. İlki, İstanbul Devlet ve Opera Balesi'nin AKM salonunda sahnelediği İlişkiler adlı bale. Müziğini Çaykovski ve Rahmaninov'dan seçilen eserlerin oluşturduğu oyunun teması aşk, ihtiras, sevgi ve mutluluk. Geçen yıl seyrettiğim, Ankara Devlet Operası ve Balesi tarafından hazırlanan "Hırçın Kız" oyunu (söz ustası Şekspir'in eseri olmasına rağmen) sözsüz oyun harikasıydı.

17 Mayıs'ta İstanbul'da "21. Uluslararası Belvedere Şan Yarışması" adı altında Türk opera sanatını uluslararası boyuta taşımak adına önemli bir adım sayılan bir yarışma düzenleniyor.

TV kanallarında sık sık karşımıza çıkan malum "Özgür Kız" reklamına şimdi de "Özgür Delikanlı" eklendi. İkisi de yaz kış demeden dağları, tepeleri aşmakla meşguller. Sözüm ona özgürlüğün peşindeler. 'Özgür Kız'ın bir sorumsuzluk modeli olarak yeni yetmeler üzerinde ne kadar olumsuz bir etki yaptığını daha önceki yazılarımın birinde anlatmağa çalışmıştım.

Öğretmenlikten kalan bir alışkanlık olacak, birinin çalışkanlığı dikkatimi çekince (hele bu kriz ortamında umut veriyorsa) onu ilgiyle izliyorum. Bugünlerde müthiş bir turizm atağı başlatan Turizm Bakanı Mustafa Taşar da bir süredir ilgi alanımın içinde. Sayın bakan cüsseli görünümüne rağmen öylesine hareketli, öylesine fırtına gibi esiyor ki onu takipte zorlanıyorum.

Türk Dilinin çeşitli lehçe ve şivelerinin yüzyıllar boyunca ortaya koydukları zengin ürünleri nazım ve nesir olarak bünyesinde toplayan bu dev antoloji çok ciddi ve bilimsel çalışma mahsulü olup 24 cilt olarak tasarlanmış. Onyedi cildi tamamlanıp kültür hayatına kazandırılmış.

İstanbul'da düzenlenen İstanbul-Forum'da küreselleşmenin iki cephesinden söz edildi. Vahşi küreselleşme ve Medeni (buna insani veya vicdani de diyebiliriz) Küreselleşme. Bunu dile getiren Harvard Üniversitesi İktisat Profesörü Dani Rodrik, "Ekonomide Yeni Hedefler" panelinde yaptığı konuşmada Türkiye'nin bu küreselleşmelerden hangisini seçeceğini belirlemesi gerektiğini vurgulayarak, medeni küreselleşmeyi seçmek için yapılması gereken en iyi işin Avrupa Birliği'ne girmek olduğunu söyledi.