Şekip Hazar

Aslında ligin en çok gol atan forveti Okan ve partneri Murat Sözkesen, Bursaspor'u yeni Baliç'i olarak lanse edilen Franja ve Yakup gibi bir atom karıncaya sahip olan Bursaspor'un rahat bir galibiyet alacağını düşünüyordum. Ancak Biyediç'in talebeleri beni yanılttı. Moralsiz ve Gökdeniz'siz Trabzonspor, dün gece Bursa'da galibiyeti hak eden taraf oldu.

Öyle bir maça çıktı ki F.Bahçe dün gece, turu zora sokacak bir sonuç sadece Lorant'ın değil; Aziz Yıldırım yönetiminin de akîbetini belirleyecekti. İşte öylesine önemli bir 90 dakikaydı. Peki teknik heyet ve futbolcular bu önemin farkında mıydı?

Bir zamanlar büyük futbolcuydun Ziya ağabey. F.Bahçeli olmamı sağlayan en önemli kişilerden biriydin. Orta sahada o kendine has stilinle, hani koşarken sol elini koltuğunun altından geriye sallayarak topla ceylan gibi süzülüşünü, yüreğini ortaya koyduğun maçları, attığın milimetrik gol paslarıyla F.Bahçe'ye kazandırdığın şampiyonlukları hatırlıyorum da, o güzel günlerin özlemiyle oluşan tatlı bir tebessümün yüzümü kaplamasına şimdi bile engel olamıyorum.

"Başkan Aziz Yıldırım F.Bahçe için sağlığını kaybetti, parasını harcadı, daha ne yapsın? Yani şimdi o mu sahaya çıkıp da oynasın? Yazıklar olsun bu futbolculara, yazıklar olsun bu hocaya..." İşte yıllardır bu palavraları yazan F.Bahçe medyası maalesef taraftarı aldatıyor... F.Bahçe medyası taraftarı aldatmakla kalmayıp, aptal yerine koyuyor.

Herkes haklı olarak Lorant'a "Ortega'yı niye 11'de oynatmadın?" sorusunu yöneltti dün gece. Tamam da hiç kimse, bu takımda Revivo ile Ortega'nın yan yana oynamasının mümkün olmadığını göremiyor. Lorant'ın sistemi belli; 3-4-1-2. Üçlü defansın önüne Johnson ve Steviç'le duvar örüyor, iki kanada da Ali Güneş'le Cem Karaca'yı veya diğerlerini koyuyor.

Bu köylünün Ortega'yı dün geceki maçta ilk 11'de oynatmayacağı bir gün önceden belliydi. Otel'de yaptığı basın toplantısında "Yıldız fotoğraflarda değil, sahada olur" diyor ve ekliyordu; "Yarınki maçta sürpriz yapabilirim..."

O kadar hoş geldi ki kulağıma: "Yeni sezonun zirve adayı Bursaspooor." Maç başlamadan önce stad hoparlöründen yükselen ses, Bursaspor 11'ini seyricilere takdim etmek için işte böyle haykırıyordu. Şampiyonluk söylemi 40 yıl gecikmeli de olsa dile getirildi ya; artık ölsem de gam yemem. Bir Bursalı olarak gurur duydum, umut doldum.

Geçtiğimiz Mart ayında yazmıştık; "F.Bahçe taraftarı ile polis arasında soğuk rüzgarlar esiyor" diye... Ve eklemiştik; "Artık sabırları taşmak üzere. Gerek Kadıköy'de, gerek deplasmanlarda en ufak bahanelerle coplandıklarını düşünüyorlar.

Şu Ortega konusu... Dünyanın sayılı yıldızlarından biri 20 küsur milyon dolarlar feda edilerek Türkiye'ye getirilmiş... Üstelik adam geleli daha 3-5 gün olmuş, olmamış... Ne yol bilir, ne de iz...

F.Bahçe yönetimi Çarşamba akşamı Çırağan Palace Kempinski Oteli'nde, yüzde 99 oranında hisselerine sahip olduğu F.Bahçe Sportif Hizmetler A.Ş. adlı şirketin halka arz çalışmalarını basına ve kongre üyelerine tanıttı...

Başkan Aziz Yıldırım Şubat'ta yapılan olağan genel kurulda bir konuşma yaptı: "Bundan sonra tesise yatırım yok. Camiamız bizden sportif başarı bekliyor. Artık tek amacımız, F.Bahçe'yi dünya kulübü yapmak..."

Aslında bugün "Werner Lorant'la F.Bahçe dünya takımı olabilir mi?" sorusunu irdeleyecektim ama Bursaspor maçında F.Bahçe tribünlerinde meydana gelen inanılmaz olaylar beni bunları yazmaya mecbur etti...

Kasap et, koyun can derdindeydi. F.Bahçe bir umutla Kocaeli'den gelecek sürpriz bir haber beklerken Bursaspor ise rakibini yenerek UEFA Kupası şansını sürdürmek istiyordu.

Öncelikle belirtmeliyim ki; erteleme kararı kesinlikle G.Saray'a yaradı. Dertsiz çıktığı Trabzon deplasmanında galip gelerek şampiyonluk yolunda büyük bir avantaj sağladı. Üstelik Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy'un "milli dava" ilan ettiği Şampiyonlar Ligi'nden de elendi. Yani; F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım isyanlarında haklı çıktı.

Çok iyi biliyoruz ki; F.Bahçeli taraftarlar yeni stad için yönetim kurullarına ne kadar minnet duyuyorlarsa, bazı konularda çektikleri sıkıntılardan dolayı da bir o kadar sitem ediyorlar. "Durup duruken nereden çıktı şimdi bu?" dediğinizi duyar gibi oluyorum. O halde lütfen okuyun...

Ama nedendir bilinmez, kulübede Lorant, sahada da çocukları tir tir titriyordu. Hakemin başlama düdüğü çaldıktan 2 dakika sonra durumun farkına varan Antalya da hiç zaman kaybetmiyordu. Baskın basanındır misali evsahibi ilk 15 dakika öyle bir çöreklendi ki Fener'in üstüne, japon yapıştırıcı gibi yapıştı, hiç ayrılmadı.

Öncelikle belirtmeliyim; F.Bahçe'de yıllık aidatın bırakın 600 bin, 12 milyon, 50 milyon; en az 250 milyon lira olmasını isteyen biriyim. Yıllardan beri F.Bahçe'nin geleceğine ipotek koyduğuna, kulübün üzerinde demoklesin kılıcı gibi durduğuna inandığım gruplara da hep karşı çıktım.

F.Bahçe'yi gizli bir güç, şampiyonluğa doğru arkasından itekliyor. Bana bir kişi söyleyebilir mi, son 3 maçını kazanan F.Bahçe'nin bu puanları hak ettiğini...

Kendimi bir an Avrupa'nın en modern kentinde hissettim dün gece. Beni böyle düşünmeye sevkeden Şükrü Saracoğlu'nun muhteşem atmosferiydi. Öylesine büyülemişim ki; maç başlamış, dakikalar geçmiş, ben hâlâ tribünleri seyrediyorum. Üstelik daha tamamlanmamış halini.

Mutlaka ama mutlaka galip gelmesi gerekiyordu, öyle de oldu. Ancak bu görüntüsüyle F.Bahçe bana göre değil şampiyon, lig üçücüsü bile olamaz...