Ümit Aktan

90 dakika, yani 1.5 saat... Bir arkadaşını alıp, bir odada bu süre içinde muhabbet bile edemeyen ve kendilerini halk adına "jüri başkanı" tayin eden televizyon kaynanası TV eleştirmenlerine iki çift lafım var. Oynayanı, yöneteni ve anlatanı değil, çay içerek maç seyredebilen yorumcuyu ve dünyanın en cazip oyuncağı olan futbol takım yöneticiliği yapanları eleştirsinler. Biz, onların aklının alamayacağı kadar "teknik" bir olayı, "bilgi ve birikim" sayesinde, göğüs kafesimizi parçalayarak ve beynimizi tüketerek yapmaya çalışıyoruz.

Bir kere başta şunda anlaşalım. F.Bahçe oyuncu kalitesi ve oyun stratejisiyle G.Saray'dan daha iyi oynadı ve hak ederek farkı 6 puana çıkardı.

Ben top yuvarlak bilirdim. İki İsviçre maçının arasında bir de baktım ki; top köşeliymiş. Köşelerinin sivrisini bize batırmak üzere sivriymiş. Özellikle sivriltilmiş. Bizi yuvarlak olmayan bir topla iki maç yapmak zorunda bıraktılar. Bizim olgun, medeni ve tarafsız yorumcularımız ise etkiyi bir yana koyup tepkiyi tartıştılar. Hâlâ daha tartışıyorlar.

Ortası çok adamlı Rizespor karşısında belki de ilk kez, "İlk bulduğunu gol yapan" bir G.Saray, kendisinin bile pek aramadığı bir sırada bulduğu golle, adeta galip başladı maça. Ardından ağız tadıyla bir gol bile kaçıramadan 2-0 öne geçen G.Saray, maçı da kopardı. Çünkü rakibini boşuna yorulduğuna inandırıp, mantık düzeyinde maçın dışına itti.

İlk maçın gecesinde bir rüya gördüm. Dev gibi ve ak sakalları olan bir ihtiyar bana, "Sen, bunu ancak rüyanda görürsün" mü demek istedi, yoksa ancak rüyamda görebileceğim bir gerçeğin altını çizerken benim gibi saf birine olabilecekleri önceden mi göstermek istedi, bilmiyorum. Ama rüyamın tadına doyamadığım için cumartesi gecesi İsviçre'de oynanan maçtan beri yataktan çıkmıyorum.

Halının altına en çok pislik süpüren, mertçe ve kenardan proje üreterek kazanabileceği tüm maçları kaybeden birinden söz ediyorum. Kazandığı her şeyi tribünde işleri halleden bir yönetimi ve sahada bir şeyleri onun bile haberi olmadan yapan ayakları hünerli, hatta gerektiğinde el çabukluğu içinde olan oyuncuları yapıyor, o ise işe sahip çıkıyor. Dışarı çıkınca apışıp kalması ondandır.

Skor tabelası ne yazıyor olursa olsun; G.Saray bana göre en sıkı ve en iyi futbollarından birini oynadı. Taş gibi bir takıma karşı son derece süratli bir mücadele ortaya koydu. Skoru böyle tutan ve sıkıntılara sebep olan bazı kronik hatalar aynen devam etse de ben çok olumlu sinyaller aldım.

Şekip mostralık oldu. Serhat Ulueren pazar gecesi Telegol'de "İplik pazarı" kurdu. Federasyonun ikinci adamı Şekip Ağa'yı yani, "Küçük dağları ben yarattım" havasındaki adamı tüm ayıplarıyla sundu. "Savaş, uğruna kolayca gençlerin öldüğü, ihtiyarların ise ardından bolca konuştuğu bir şeymiş". Federasyonun çöküşü, suçüstü yakalananların ve "Şekip'in mostralık olduğu" bir programla başlamıştır.

Maçın başlama vuruşuna kadar Bülent Korkmaz tarafıyla ilgiliydim. Futbol sahasının hiç bulunmadığı diğer tarafını maça hazırlarken, göz ucuyla diğer yarım sahada ısınmakta olan "koskoca mazisine" göz atıyordu. Onun yüzünü okumaya çalışmaktan maçı okuyamayacağımı düşündüm bir ara. Ancak oyunu okumaya başladığım andan itibaren de yeni bir hakem faciasıyla karşılaştım.

Terazi daha maç başlamadan iki takımı çok farklı tartmıştı ve geriye bir tek endişe kalmıştı. Tromso meselesi hani..

Biz kim oluyoruz da "atalet" ve hatta "dalalet" içine düşmüş hakemlerden "adalet" bekliyoruz? Ya da, onlar kim oluyor da bir takımın oyuncularını, "arabasının camını silmeye gelmiş kırmızı ışık çocuğunun camını çizeceğine inanan sürücü" gibi azarlamak hakkını kendilerinde buluyor? Bir takıma karşı sürekli "mahkeme duvarı" gibi davranabiliyorlar. Son iki haftada; biri "Yozgat deplasmanında Sergen'in kartında" takılı kalmış bir hakemi, diğeri "gardiyanlık günlerinde" asılı kalmış bir hakemi atayarak manipülasyonu açığa çıkan MHK utansın!..

G.Saray'ın iştahı maşallah yerinde. Oyun içinde birçok oyuncu ne yapacağını bilirken, tekrar istekli günlerine döndüğünü belirten İliç ve Cihan'ın katılımıyla iyi de oynadılar ve G.Saray ilk 45 dakikada bulduğu ilk pozisyonu gol yapmayı başardı.

Bugün futbolun esami listesine bakıp birilerini yazmak istedim. Bir şeyleri değil, birilerini... Bir hakemin, bana gelen bilgi doğruysa eskiden gardiyan olduğunu öğrendim. Doğru değilse de hakaret ve iftira sayılmaz ya, neticede bir meslektir. Serdar Tatlı'nın ekşi suratını, G.Saraylılar'a "açık görüş" izni bile vermeyen tavrını başa koyarak kendimce doğruları, ya da kendimce yanlışları isimlerden yazmaya çalıştım.

? Trabzonspor'un eski başkanı Mehmet Ali Yılmaz hafta içinde aynı benim gibi düşündüğünü belirttiği yorumunda kanına dokunan şeyin altını çizdi. Bu fena halde benim de kanıma dokundu. Çünkü bu bir sorundu. Kendime görev edindim Vaid Alil Ocic kızanımın ardından teneke çalmayı...

? Bizim ‘miş'limiz geçmiş kardeşim Lig bitmiş... Çoktan bitmiş de bizim haberimiz yokmuş. Mişlimizi geçirmişler, Konya'da da imzayı atmışlar. Aslında "İkinci kim olacak" sorusuna cevap aranan bir lig oynuyormuşuz. MHK Başkanı'na "GS'li" diyerek, FB'nin elle attığı gollere izin veren 18. kural yürürlüğe konmuş da haberimiz yokmuş...

Kara delikte kaybolmuş iki güzide kulübümüz yağmur altında buluştular. Rum Kesimi ile Kuzey Kesimi'nden iki kasaba gazisi takımımız, açık ve güzel bir oyunla başladılar. Ancak topun şiddetini ayarlayamama üstadı Necati ve Ümit sendromu, yerden ayağa modeli şık abisi olan Trabzonspor'u daha iyi gösteriyordu.

Tepeden tırnağa herşey yanlıştı. Bakın üstüne basa basa söylüyorum, G.Saray kötü değildi. Ama seçimi, planı, kadrosu ve konsantrasyonu tamamen yanlıştı.

Elinizdeki de Türkiye Gazetesi...Burayı tercih etmemim sebebi düşündüğümü yazabilmem ve niye öyle düşündüğümün okurla benim aramda kalması.Kimsenin "biraz da şöyle düşünsen" demediği yer burası. Burada asla "sen de fazla düşünüyorsun" hesabı olmaz. Bu hafta da oturdum ve sizler için "kıyam sonrası işsizler kahvesi" manzarası arz eden Cicitürk'ü düşündüm.

Ben dün geceki maçtan futboldan daha fazla konuşulacak şey bularak çıktım. Bir kere en çok merak edilen konu, "Hakan'sızlık" özlemiyle yananların neler düşündüğünü görmek istiyordum. Bir de...

Fener'e Milan karşısında niye kapanmadın dediler. Beşiktaş karşısında da niye açıldın dediler. İnanamadım...