Kemal Belgin

Trabzonspor'un transferlerine başkan Özkan Sümer soyununca bizim medyanın çok bilmişlerinden Trabzon'a bir eleştiri yağmuru dökülmüştü. Ama gözardı edilen önemli bir unsur vardı. O da Trabzonspor Başkanı Özkan Sümer'in hem eski bir futbolcu, hem de çok tecrübeli bir teknik direktör olduğu idi.

Galatasaray yönetiminin Fenerbahçe Burnu'na yaptığı çıkarma, bu iki büyük ve güzide kubülümüzün yakın tarihindeki en çarpıcı, yarınlara olumlu mesajlar gönderebilecek girişimdir. Sanırımı bu girişimin fikir babası, ya da öncüsü Aziz Üstel dostumdur. Geçtiğimiz sezon ligde oynanan ilk Galatasaray-Fenerbahçe maçı öncesi Kanal-7'deki 91.Dakika'da konuk ettiğim Aziz Üstel ve şimdi Fenerbahçe yönetiminde bulunmayan Ertuğrul Hataylı dostum böyle bir oluşumun temelini atmışlardı.

Sporun içine -ağırlıklı futbolla- gireli 50 yılı geçti. Daha okuma yazma öğrenmeden İstanbul mahalli liginin onbirlerine, Ankara-İzmir-Adana'nın yıldızlarını ezbere sayabilen biri olarak sırasıyla futbol, basketbol ve voleybol sporlarını yapıp gazeteciliğin, spor yazarlığında nerede ise 35 yılımızı dolduruyoruz.

G.Saray çok az oranda yenilenmiş en ideal kadrosuyla, sezonun ilk resmi oyununa çıktı. Bu bir Avrupa Kupası'na ait eleminasyon sistemiyle oynanan bir maç idi. Yani kendi sahanda rövanşa rahat ettirecek farklı bir skor almalıydın. İşte bu eleminasyon usulünün unutulması mümkün olmayan stratejisi, G.Saray'ın sistemini telaşlı bir davranışla tam istenildiği şekilde realize edilmesini engelleyen faktördü.

Gerçekten de bu boğucu yaz sıcaklarında Türk sporunda çok ciddi meseleler gündemdedir.

Bu yazıyı okuyun ve de F.Bahçe'nin yeniden Oktay'ı transfer etme girişimini değerlendirin. Ben yorum yapmayacağım, sadece birebir tanık olduğum bir telefon görüşmesini sizlere nakledeceğim.

G.Saray'ın pek alışık olmadığı olağanüstü kongresinden Mehmet Cansun başkan çıktı... Kutluyorum, hayırlı olsun diyorum.

"Gün ola harman ola" demişler. Ne de güzel demişler... Çok eski değil, daha yaklaşık 1 yıl önce bu ülkenin spor basını, bir elin parmaklarından daha az olan bölümü hariç, Jardel'in büyük transfer olduğunda birleşmişti.

Tuhaf şeyler oluyor... Eskiden transfer döneminde futbolcu kaçırıldığında yer yerinden oynar, futbolcusu kaçırılan, kaçıranı "Gangsterler, hırsızlar" gibi ağır kelimelerle suçlardı. Ama öyle veya böyle, kaçıran, kaçırdığı futbolcu için kaçırdığı kulübe takır takır parasını öderdi.

Yahu Fatih Terim hoca; senin gibi büyük bir teknik adam nasıl olmuş da uyumuş, şaşırdım doğrusu... Sergen Yalçın, senin döneminde 6 aylık bir süreçte çok başarılı olmuş... Sen de böylesine başarılı olmuş bir futbolcuyu ne tapusu ile almayı, ne de yeniden kiralamayı neden düşünmedin? Vallahi şaşırdım Terim hocam!

Futbol dünyasının 1998'den bu yana saha içi patronu, milli takımlar bazında, hiç kuşkusuz Fransa Milli Takımı'dır. Kulüpler bazında ise en çağdaş takımı da UEFA Kupası'nı kazanan Fatih Terim'li Galatasaray idi.

Ligler bitti, televizyondaki spor programları da yaz tatiline girdi. Ama bazıları zorlamayla ekrana bilen bilmeyen, kıyamet gibi konuğu doldurup transfer döneminden reyting kapmaya çalışıyor. Tabii böyle olunca da, adeta bir çuvallama yarışması izliyoruz. Hele hele kasetlerdeki transferlerin tanıtımı tam anlamıyla bir komedi.

Veeee, mahkeme Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy hakkında takipsizlik kararı verdi, Türkiye-Azerbaycan milli maçında Futbol Federasyonu'nun tutumu onay aldı demektir. Böylece başta sevgili dostum ve müthiş Ulusoy karşıtı Turgay Şeren olmak üzere bütün nifak tohumları, gözleri ve akılları federasyon koltuklarında olanlar ve ne yazık ki spordan sorumlu Devlet Bakanı Sayın Fikret Ünlü, hangi yolda ısrarla arabalarını sürdüklerini anlamışlardır.

Lig heyecanının yanı sıra futbolsever, yönetici ve futbolcu, hiç kuşkusuz, aynı duyguyla transfer döneminde de yüklüdür. Gerçi transfer artık Ocak aylarının ortalarına kadar açıktır ama, yaz sıcağında en hareketli dönemini yaşadığı da bir gerçektir.

Fanatik'te Ankara çıkışlı bir manşet sallanıyordu geçen gün; "Ulusoy yolcu..." Vapurda bir yolcunun elindeki gazete sabah sinir kat sayımı bir anda arttırdı. O gün fakültede sınavım vardı. Öğrencilerle selamlaşmadan gazeteyi arayıp, bir dostumdan haberi okumasını rica ettim. O okudukça, ter bastı, galiba tansiyonum da yükseldi.

İtalya Kupası finalinde Fiorentina'yla Parma'yı karşı karşıya getiren oyunun tribünlerinde açılan pankartlar, bence ülke futbolu olduğu kadar, genel propaganda felsefesinde de çok değerli, anlamı tarif edilemeyecek boyutta idi.

G.Saray'ın UEFA Kupası'nı kazanmasıyla Türk futbolundaki çıta, belki de ulaşılamayacak bir yere konulmuştu. Basketbolda da Efes, 1996'da Koraç Kupası'nı kazanarak, bu spor branşındaki çıtayı bir hayli yükseğe çekmişti.

Milli Takım'ın Azerbaycan ile oynadığı Dünya Kupası grup eleme maçı öncesi bugüne kadar yaşamadığımız bir protokol kepazeliğine tanık olduk.

Dün gece Türk futbolu adına üç köşeli bir sevinç yaşadım. İlki, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ve ekibini, çağdışı bir anlayışla şeref tribününün devlet protokoluna ayrılışına gösterdikleri tepkiden dolayı kutluyorum.

Antalya'da süregelen ekstra play-off maçlarına televizyon karşısında dikkat kesiliyoruz. Bunu yaparken maçlarda kalite aramıyoruz. Çünkü adeta bir ölüm - kalım mücadelesi veriliyor.