M. Necati Özfatura

Rusya Devlet Başkanı Putin, komünist iktidarda başlayan devlet- kilise çatışmasını ve düşmanlığını sona erdirdi. Şu anda devlet ile Ortodoks Rus kilisesi işbirliği içindedir. "Ortodoksluk Rusya'nın tarihi ve kültürel mirasının ayrılmaz parçası olarak" tanındı. 1991'de dinlere tanınan din ve vicdan özgürlüğünden 1997'de geri adım atıldı. Ortodokslar için bir yığın imtiyazlar tanınırken İslam, katolik, budist ve diğer inançlara kısıtlayıcı hükümler getirildi. Ama Rusya'da Müslümanlara tanınan birtakım haklar bazı İslam ülkesinin çok üstündedir.

Gerek iç savaşların gerekse ülkelerarası savaşların neticesinde yurtlarından koparılan mülteciler ve özellikle kadın ve çocuklar şiddet, açlık, cinsel tacizle karşı karşıya olup, son derece zor şartlar altında yaşama savaşı vermektedirler. Bazıları "insan ticareti" yapan postmodern kölelik sistemi ile kandırılarak Avrupa ve ABD'ye kaçak olarak sokulmaktadırlar.

Son yıllarda misyoner faaliyetlerinde büyük bir artış vardır. İslam Dünyasında özellikle Irak, Özbekistan, Kazakistan ve bilhassa Balkan ülkeleri münhasıran Arnavutluk ve Kosova'da ve dinlerarası diyalog maskesi altında Türkiye'de çığ gibi artmaktadır. Diyanet'in Cuma hutbesinde okunan "Allah indinde yegane din İslamdır" ayet-i kerimesi Batı'da tepkilere sebep olmuştur. Bu ise Allahü teâlâ'nın hükmüdür. Hiç kimse asla değiştiremez!..

Nereden nerelere geldiğimizi anlatmak açısından bir dönemdir istikrarın önemi ve ekonomik gelişmelerle ilgili yazılarım oldu. Çokça olumlu mesajın yanında bir iki menfi mesaj da aldım. Bu yazımdan sonra tekrar dış politikaya yönelik yazılarıma başlayacağım. Ama gelin son bir defa, geçmiş iktidar dönemi gazetelerine bir göz atarak bugünkü istikrarın önemini ve devamlılığını bir kez daha anlayalım:

Türkiye'de çok partili demokratik rejim başladığından bu yana, muhalefet hiçbir zaman yapıcı olmamıştır. 3 Kasım 2002 seçimi ile tek başına iktidar olan AK Parti iktidarı geçmiş iktidarlara nazaran ekonomi başta olmak üzere bir çok konuda ülkeye faydalı hizmetler yapmıştır. Ama muhalefete göre ülke nerede ise iflas ve çökme noktasındadır. Oysa şu anda muhalefette olanların bazıları iktidar olmuşlar ama ülkeyi batırmışlardır.

Son 4.5 yıldır Türkiye ekonomisi koşar adımlarla şöyle dursun âdeta uçarak mesafe almıştır. Ancak ekonomik gelişme ivmesi devam etmelidir. İnşallah geçmişte yaşanan krizleri bir daha yaşamayız.

Maalesef Türk halkında geçmişi unutma hastalığı yaygındır. Kendisine çile çektirenleri ve çektiği sıkıntıları bazı medyanın beyin yıkama usulleri ile unutmaktadır. 2002 krizinden sorumlu olanlar şimdi binlerce vasıta ile konvoya katılmaktadır. "Kendisine acımayana acınmaz."

Gayb, Allahü teâlâya aittir. Gaybı yalnız Rabbimiz bilir. Batı'da "Fütüroloji" ilmi oldukça gelişmiştir. Hatta bu ilimle ilgili fakülte ve bilhassa enstitüler vardır.

"Ateş düştüğü yeri yakar" sözü doğrudur. Şehitlerimizin yakınlarının ömür boyu acılarını paylaşıyoruz. Paylaşılan acılar azalır ve paylaşılan sevinçler artar denilse de şehit yakınlarının acıları "hal bilgisi"dir. Ancak bu acıyı çekenler bilir. Ama her şehidin acısı Türk milletinin yüreğine düşen bir ateştir.

Son 5 yıl içinde Türkiye'nin ekonomik çehresi son derece müsbet gelişmelerle değişmiştir. Bütün endişem Türkiye'nin gelişmesinden tedirgin olan bazı dış güçler, küresel sermaye ve bunların Türkiye'deki uzantısı bazı elit oligarşik zümrenin bu gelişmeyi frenlemesidir.

Başta sanayiciler olmak üzere iktisadi kuruluşların başkan ve idarecilerinin söz birliği etmiş gibi seçim sandığından hangi parti iktidar olarak çıkarsa çıksın; yeter ki koalisyon olmasın. Ve siyasi istikrar ile buna bağlı ekonomik istikrar devam etsin, sözleri seçmen tarafından ciddiye alınmalıdır.

Bir ülkenin dış politikasındaki başarısı asli ve tali çok sayıda faktörlere dayanır. Ama temel unsurların başında siyasi istikrar ve buna bağlı olan ekonomik istikrar gelir. Son günlerde başta sanayiciler olmak üzere işadamlarının ısrarla ve açıkça beyanları sandıktan kim çıkarsa çıksın ama mutlaka istikrar çıksın şeklindedir.

Kale Grubu İcra Kurulu Başkanı Zeynep Bodur Okyay'a göre: "Bizim derdimiz istikrarın devamıdır. Yıllarca uğraşarak, didinerek kazandıklarımızı istikrarsızlık yüzünden kaybetmemeliyiz... Dünyanın hızına Türkiye'nin ayak uydurması lazım.

Okyanuslar zaman zaman çekilir. Ama bir zaman sonra yine çekildikleri yere dönerler. Türk milleti Sümerlerden bu yana dünyanın her köşesine bazan göç olarak bazan da ordularıyla birlikte gittiler. Devamlılık sadece ve sadece Allahü teâlâ'ya mahsustur. Her canlı gibi devletlerin ve medeniyetlerin de uzun ya da kısa bir ömürleri vardır. Baki olan Allahü teâlâ'dır.

Türkiye'de çok partili demokratik rejim sekteye uğramaz ise çok yakında Türkiye dünya ekonomi liginde 10. sıraya oturacağı dış basında ekonomik uzmanların görüşüdür.

Son 4.5 yılda Türkiye siyasi istikrar ve buna bağlı ekonomik istikrar neticesi son derece olumlu ekonomik gelişmeler yaşanmaktadır. Hatta Batı medyasına göre: "Türkiye parlayan yıldız"dır. Türkiye'nin yakın gelecekte dünyanın 10. ekonomik güç olmasını istemeyen bazı dış güçler ve bilhassa bir kısım küresel sermaye Türkiye'de demokrasiyi, siyasi ve ekonomik istikrarı katletmek peşindedir. Lailklik ve cumhuriyeti koruma gayesi ile meydanları dolduran yüzbinlerin vatan sevgilerinden şüphemiz yoktur.

Günümüzde dış politikada stratejiler değişmiştir. Devletlerin gücü ve devletlerarası siyasi sahnede ağırlığı ekonomik gücü ile orantılıdır. Ekonomide dışa bağımlı olanlar gerçek anlamda bağımsız sayılmazlar. Son 4.5 yılda siyasi ve buna bağlı olan ekonomik istikrar sayesinde ülkede önemli ekonomik gelişmeler olmuştur. Temennimiz ise siyasi ve ekonomik istikrarın ve bunun neticesi olan ekonomik gelişmelerin artması ve işsizlik kanserinin sıfırlanmasıdır. İstikrarı bozacak her türlü fiillerden kaçınmak bu ülkeyi seven herkesin temel görevidir.

Türk medyası ile dış basın arasında son derece tezatlar vardır. Medyanın bir kaçı hariç büyük çoğunluğuna göre Türkiye her konuda battı ya da batacak. Yalnız laiklik ve cumhuriyet tehlikede değil. Ekonomi de tehlike de olup sanki son 4.5 yılda hiçbir şey yapılmamış görüntüsü vererek mevcut iktidarı yıpratmak istiyorlar.

Siyasi istikrar ile ekonomik istikrar arasında doğru orantılı bir bağ vardır. Son yıllarda Türkiye'deki ekonomik gelişmeleri görmemek için tek kelime ile kör olmak gerekir. Elbette ülkemdeki gelişmeler beni sevindirmektedir. "Türkiye 1993-2002 yılları arasında yüzde 2.8 büyüme kaydetmişti. Son üç yılda bu oran yüzde 7.8 olarak gerçekleşti.

Gençleri tehdit eden "bağımlılık" çığ gibi artmaktadır. Laiklik ve cumhuriyete yönelik tehlikeler asılsız, rant ya da siyasi meselelerden kaynaklanmaktadır. Ama gençleri tehdit eden bağımlılık sanal değil gerçektir. Uluslararası Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (UPSAM) 17 ilde ve 1850 lisede 1-2-3. sınıf öğrencilerine ucu açık 38 soru yöneltti. "Gençler hayatı nasıl algılıyor?"