Sabahat Emir

Geçtiğimiz akşamların birinde Flash kanalındaki bir programa çıkan DSP milletvekili Sema Pişkinsüt, beş yıldır Anadolu'yu dolaştığını, konuştuğu her insanın "Eskiler gitsin" dediğini söyledi. Doğrudur. Biz de şahidiz. Herkesin ağzında aynı nakarat: "Eskiler gitsin!"

Türk Cumhuriyetleri arasında kültür ve sanat ilişkilerini güçlendirerek, ortak faaliyetler geliştirmek için kurulan; bazılarının Türk Unescosu diye tanımladığı Türksoy (Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi), Türk kültürünün temel eserlerini yayınlıyor.

Laila, Boğaz'da bir gece kulübü... Gazetelerden okuduğum kadarıyla buraya tuzu kuru olanlar, halkın aşırı ilgisi sayesinde bol para ve üne kavuşan sanatçılar, maceracı mankenler, "vur patlasın, çal oynasın" takımı gidiyor. Dedikoduları bol miktarda TV kanallarındaki magazin programlarına malzeme oluyor.

Geçtiğimiz günlerde Serdar Turgut'un "teknokratlar hükümeti" önerisinin internette % 58 oranında destek bulması üzerine Fatih Altaylı, kendi köşesinde şöyle bir yorum yaptı: "Ülkede siyasetçiye duyulan nefret o kadar yoğun ki Serdar'ın önerisine verilen destek az bile kalıyor..."

Güvenmediğiniz bir eşle mutlu olamazsınız, güvenmediğiniz bir arkadaşla dostluk kuramazsınız, size güven vermeyen bir işte uzun süre çalışamazsınız, kendinizi güvende hissetmediğiniz bir evde oturamazsınız.

Güven, insanın sağlıklı ve insanca yaşamasını sağlayan asli duyguların başında gelir.

Ünlü sinema oyuncusu Şener Şen'in müthiş bir oyunculuk sergilediği ve TV kanallarında sayısız kere gösterilen "Namuslu" filmini herhalde hatırlarsınız.

Ahmet Kutsi Tecer'in "Geceleyin bir ses böler uykumu..." diye başlayan o güzelim şiirini hatırlarsınız.

Çocukluğumda zirvelere tırmanma ateşiyle yanan dağcılığa meraklı bir gencin amacına ulaşma yolunda verdiği çetin mücadeleyi anlatan bir film seyretmiştim.

Onu Çeşme Kalesinin açılışında verilen resepsiyonda tanıdım. Ufak tefek, ezik genç bir kadındı. Üzerinde işçi gömleğine benzer mavi bir gömlek vardı.

Ne yazık ki dünyada itibarı gittikçe sarsılan Türkiye, zor günler yaşıyor. Siz TV kanallarında "iç bade, güzel sev" takımının vur patlasın çal oynasın havalarına bakmayın; çoğunluk hayatından bezmiş durumda.

27-28 Haziran tarihleri arasında İzmir-Çeşme'de gerçekleştirilen ve ev sahipliğini Kültür Bakanlığının yaptığı Türksoy Daimi Konseyi 16. Dönem toplantısında konuşan Kültür Bakanı İstemihan Talay, bu tarihi buluşmayı şu ilginç ve anlamlı cümleyle ifade etti: "Türk Dünyası, ulu bir nehirdir. Önce bir bütünlük içinde akarken bir devirde önüne çıkan engeller yüzünden ayrı ayrı mecralarda akmış, şimdi engeller kalkmış, yine bir bütünlük içinde akmağa devam ediyor."

Siyasi istikrarsızlık ve ekonomik krizle boğuşmaktan; zamlar ve ek vergi tasarılarıyla her gün biraz daha moralman çökmekten başımızı alıp da ülkemizdeki bazı kuruluşların varlığından ve onların yaptığı güzel işlerden haberdar olamıyoruz. On yıldan beri faaliyet gösteren Türksoy, işte bu kuruluşlardan biri.

Geçtiğimiz Cumartesi günü Milliyet Gazetesindeki köşesinde Melih Aşık, sözde Ermeni soykırımını ele alan "Ararat" filminin çekimlerinin 22 Mayıs'ta Toronto'da başladığını yazdı. Aşık'ın verdiği bilgiye göre; Kanadalı yönetmen Atom Egoyan'ın yönettiği; Charles Aznavour. Eric Bogasian ve Christopher Plumma gibi ünlülerin rol aldığı filmin dağıtımını ABD'nin büyük dağıtımcı stüdyosu Miramax şimdiden üstlenmiş.

Bazı çelişkili durumları, akıl almaz olayları, düzensizlikleri, çarpıklıkları anlatırken temelde alaylı bir mazur görüşle, umutsuzluk içeren bir tavırla sözü: "Burası Türkiye..." diye bağlamak moda oldu. Hani hiç hoşuma gitmiyor ama, zaman zaman ben de söylemeden edemiyorum. Belki siz de sık sık söylüyorsunuz. Çünkü, izahı kolay kolay yapılamayan o kadar şaşırtıcı olay cereyan ediyor ki...

Havaların bir günde on derece birden düşüp yükselmesiyle beden ve ruh olarak alabora olurken bir de baktık ki yaz gelmiş... Güney illerimizde gölgede kırkbeş dereceye ulaşan çöl sıcakları insanları ayılıp bayılacak hale getirmiş.

ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'la İçişleri eski Bakanı Sadettin Tantan arasındaki şifreli söz düellosu başladğında, basının kalemşörlerinden biri Tantan görevinden alınırsa kıyamet kopmaz; üç gün konuşulur ondan sonra unutulur gider demişti.

Pek yakında bilgisayar da, televizyon gibi evimizin vazgeçilmez bir cihazı haline gelecek, internet sayesinde dünya elimizin altında olacak deniyor ya; şimdilerde bakıyorum çevremde bilgisyar sahibi olanlar çoğalmağa başladı. Uzun uzun kurslara gidilemiyorsa bile bu teknoloji harikasını kullanmak için az buçuk bilgilenmek gerekiyor.

Aylık "Tarih Düşünce" dergisinin son sayısında Şefik Can imzasıyla yayınlanan yazıda "Ne olursan ol, yine gel" sözünün Mevlana'ya ait olmadığının ileri sürülmesi entelektüel çevrelerde yeni bir tartışma başlattı: "Dedi mi, demedi mi?"

Son günlerde Petrol Ofisi'nin "değişim" teması üzerine kurulu iki reklamı ilgimi çekiyor. Birincisi, futbolculara değişim üzerine taktik veren antrenör reklamı. Burada antrenör, çok asabi ve abartılı. Bence şiddet öğesi de içeriyor.