Behçet Fakihoğlu

Öğretmenlik için müracaatlar başladı. 30 bin öğretmenin ataması yapılacak. Ama işler çok karışmış olmalı ki, herkes birşeyler soruyor. Ters giden işler, eksik kalan uygulamalar, haksızlığa uğradığına inanan insanlar...

Birkaç gün önce bir dostumun Çorum SSK Hastanesi'nde yattığını öğrendim ve onu ziyarete gittim. Hastahaneden içeri girdiğimde gözlerime inanamadım. Çünkü, her tarafı leş gibi kokan, pislik içinde olan, böceklerin kolgezdiği, personeli ilgisiz olan; yani bir sağlık merkezinden çok uzak olan bu yerin, birkaç ay içinde nasıl bu kadar değiştiğini inanın aklım almadı. Bütün hastahane adeta baştan inşa edilmiş, her taraf pırıl pırıl, temiz odaların ve koridorun dizaynı muhteşem, personel bile sanki baştan aşağı bu değişimden nasibini almış...

Aylardır bütün Türkiye tek noktaya kilitlendi: Ortasolu birleştirip, tek çatı altında seçime koymak, dolayısıyla Türkiye'nin yönetimini bunlara vermek... Bunun için tanınmış holding patronları, işveren kuruluşları, işçi sendikaları, sivil toplum örgütleri bıkmadan, usanmadan geceli-gündüzlü çalıştı.

Bizler 7 yıldır mağdur edilen Sağlık Meslek Lisesi mezunlarıyız. 1995 yılında mezun olduk. Geçen bu 7 yılda 7 Bakan, 2 Başbakan ve 2 genel seçim gördük. Üstelik de Sağlık Bakanlığı'nda kullanılmak üzere iki defa 37.500 kişilik kadro tahsis edildi.

Marmara depreminin üzerinden 3 yıl geçti. Ama yaralar, acılar hâlâ taptaze duruyor. Bilindiği gibi Kocaeli, Yalova, Sakarya, Düzce ve İstanbul'u etkileyen bu deprem büyük yıkımlara yol açmış; resmi rakamlara göre 16 bin kişinin ölümüne, 23 bin 781 kişinin de yaralanmasına yolaçmıştı.

Ben Marmara Üniversitesi Fen Bilgisi Öğretmenliği son sınıf öğrencisiyim. Yani öğretmen adayıyım. Bir süreden beri bu köşeden Fen-Edebiyat Fakülteleri mezunlarının istekleri dile getiriliyor. Bizimkilerden ses çıkmayınca ben yazmaya karar verdim.

Ben 1991 senesinden beri Münih'te yaşıyorum. 1965 doğumluyum, 21 Mart'tan beri cezaevindeyim. Mahkumiyetim, tutuklanmam ansızın oldu; kendimi bir anda hapishanede buldum. Birçok Türk vatandaşı da benim gibi...

Milli Eğitim Bakanımız'ın Fen-Edebiyat Fakültesi mezunları ile ilgili açıklaması ilgi çekti. Bu durumda olan birçok öğretmen adayından mektup, faks, e-mail ve telefon geldi.

Devlet ya da SSK Hastanelerinde vatandaş olarak gördüğümüz muameleler kimsenin meçhulü değil. Horlanıyoruz, hakarete uğruyoruz, bekletiliyoruz, tedavimiz için yeterince gayret gösterilmiyor.

3 Kasım'da önümüze sandık konacak. Sağlık Meslek Liselerinden mezun olan bütün mağdurlara ve ailelerine bir teklifim var. Bizden oy isteyenlere şu soruları soralım ve ona göre oylarımızı verelim: 1. 1995 yılından önce mezun olur olmaz atamalarımız yapılıyordu, şimdi neden yapılmıyor?

Son ekonomik kriz bütün insanlarımızı derinden etkiledi. Esnaf, tüccar, sanayici battı; işçi işini, çiftçi ekmeğini kaybetti. Bu dönemde nerede ise, sadece düzenbazlar, hırsızlar, sahtekarlar ayakta kaldı. Bu tür insanlar her şart altında bir yolunu buluyorlar. Bunların etkili yakınları ve dostları köşe başlarını tutmuş. Kredi, ihale gibi isimler altında arzu ettiklerini götürüyorlar. Sokaktaki kap-kaççı, hırsız, dolandırıcılar da kendileri gibi gariban vatandaşın parasını, cüzdanını çarpar.

Yaz aylarının gelmesiyle, her aile çocuklarıyla tatil yapmak ister. Eş-dost-ahbaplarımızla görüşmek için memleketimize gitmek, çocukluğumuzun geçtiği yerleri gezmek hepimizin isteği. Emekliler, dar gelirliler için tatil hayal oldu. Memleketi tatil yöresi olan bizler için memleketimize gitmek de hayal oldu.

Bilindiği gibi, Milli Eğitim Bakanlığı Türkiye'de yaşayan herkesle bir bakıma ilgili. Ya çocuğumuz, bir yakınımız öğrenci, ya da bir ahbabımız orada çalışıyor. Dolayısıyla bu Bakanlıktaki sancılar toplumun tamamına yansıyor. Kaldı ki geleceğimiz de bir bakıma bu Bakanlığın başarısına bağlı. Takip edenler bilir, bu köşede Milli Eğitim Bakanlığı ile ilgili şikayetler sıkça yer alır. Öğretmen, öğretmen adayı, çalışan farketmiyor; hepsinin problemlerine aynı hassasiyetle yaklaşıyoruz.

Aşağıda, düştüğümüz hali anlatacağım iki olay da Bakirköy'de meydana geliyor. Ama İstanbul ve Türkiye'nin diğer yerlerinde de maalesef benzer manzaralar çok sık görülebiliyor. Amacım fakirlik edebiyatı yapmak değil, %100 hayatın gerçeklerini göstermek. Biz biliyoruz, ama Ankara'dakiler ile medyada paparazzi şovlarda kendini gösteren sorumsuzlar da bilsin istedim.

Avrupa Birliği (AB) sürecinde görüşlerinin dikkate alınması gerektiğini belirten özürlüler, kendilerine de her alanda, her türlü hak ve sorumlulukta eşitlik istiyor. Türkiye'de yaşanan ekonomik, siyasi ve sosyal değişmelerden en fazla etkilenenlerin genelde engelliler, özelde de ortopedik özürlüler olduğunu söyleyen Ortopedik Özürlüler Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı İsmet Gökçek, bakın bu konuda neler söylüyor:

Büyük deprem Avcılar'ı çok etkilemişti. Hasar görmüş binaların çoğu herkesin gözleri önünde makyajlandı. Bunların önceki halini bilmeyen garibanlar da paşa paşa oturuyor. Allah korusun yeni bir deprem olursa, bu binaların kaç kişiye mezar olacağı da meçhul...

Hepimiz herşeyden şikayet eder olduk. Acaba vatandaş olarak biz ne durumdayız, eleştirdiğimiz kişilerden ne farkımız var? Zaten seçilenler, yöneticiler de bizim aramızdan çıkmadı mı? İsminin açıklanmasını istemeyen okuyucum F. Hanımın yazdıkları çok düşündürücü...

16 yıldır zihinsel rahatsızlık yaşayan ve son olarak hücre nakli yoluyla tedavi imkanı doğan Şerife Akşit'e nihayet yardım eli uzandı. Gazetemizin yayını ses getirdi ve 2001 yılında Hollanda Kraliyet Şövalyeliği ünvanına layık görülen gurbetçimiz Bülent Türker, Şerife'nin tüm tedavi masraflarını üstlendi.

Ben bir üniversite öğrencisiyim. Evet diğerleri gibi mağdur bir üniversite öğrencisiyim. Lakin benim bir farkım olacak. Diğerleri gibi süregelen bu haksız eğitime boyun bükmeye hiç niyetim yok. Kendimi bildim bileli eğitim öğretim parasız diye anlatıldı.

Ben evimde, birisi normal konuşmalarda kullandığım (0212-436 68 80), diğeri de internet için bilgisayarıma bağladığım (0212 436 67 09) olmak üzere, iki telefon abonesiyim.