Behçet Fakihoğlu

Turizm gelirimiz, döviz gelirlerimizin önemli bir kısmını teşkil eder. Yine de bu alandan hak ettiğimiz payı alamıyoruz. İspanya, İtalya gibi ülkeler kadar gelir elde edebilirsek, ekonomik problemlerimiz de biter... Arzu edilen hedefe varamamanın da sebepleri var; bunlar zaman zaman dile getiriliyor. Ama, Balıkesir'den yazan okuyucumuz Reşat Çavuş'un belirttiği hususlar çok çok önemli: "Balıkesir Kepekçi Turizm'le, 23 Haziranda başlayarak, 10 gün boyunca tarihi ve turistik yerleri gezdik. Çok duygulu anlar yaşadım, ibret aldım, aydınlandım. Bu alanda müthiş bir zenginliğimizin bulunduğunu bir defa daha anladım.

Ozellikle işçi emeklilerinin hali içler acısı. Memurlara ve memur emeklilerine verilen zamlardan bu kesimin mahrum bırakılması, tepkilere yolaçıyor. Yetkililer de her defasında bu kurumların büyük rakamlara ulaşan açıklarından sözediyor. Ödenmiş primlerin çar-çur edilmesi, iyi kullanılmaması, ya da batırılmasında emeklinin kusuru bulunmamaktadır. Haliyle bu gerekçeler tepkileri azaltmıyor.

Tasarrufu Teşvik Hesapları'nda biriken paraların hak sahiplerine ödenmesine Mayıs ayında başlandı. Bu paraların kısa zamanda ödeneceği açıklanmıştı. Ama diğer işlerde olduğu gibi, bunda da başarılı olunamadı. Sürenin uzaması bir yana, hâlâ hesapları netleşmemiş hak sahipleri bulunmaktadır.

Bu köşeye de sık sık yansıdığı gibi, gençlerimizin en çok kızdıkları husus, yetkililerin verdikleri sözleri unutmaları, yerine getirmemeleri. İş garantisi var diye bir okula giriyor, bitirince bu hak iptal ediliyor; imtihanı kazanıyor, bunun için verilen sözler de unutuluyor. "Kazanılmış hak" mevhumu unutuluyor. Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın mert kişiliği, dürüstlüğü, düşüncelerini dosdoğru söylemesi gençler için bir ümit oldu. Sayın Erdoğan'ın alışılmış politikacılardan farklı olduğu, bunun da kendileri için bir şans olduğu kanaati yaygınlaştı. Onlar fazla birşey istemiyor, sadece kazanılmış hakları olduklarına inandıkları hususlarda duyarlı olunmasını arzuluyorlar. Ama artık sabrın da sınırı gelmiş, gençlerin tepkisinden bu anlaşılıyor:

Yetkililerin zıtlaşmaları en çok vatandaşın canını yakıyor. Çözüm bekleniyor, bir de bakıyorsunuz, değişik kurumlardan sorumlu yetkililer işi başka mecralara çekmiş; anlamsız didişmelerle vakit geçiriliyor. Binlerce meslek lisesi mezunu genç, kendilerine haksızlık yapıldığına inanıyor. Objektif bir şekilde bakılınca, bu haksızlığın yapıldığı bariz bir şekilde görülüyor zaten. Yetkililerin bir araya gelerek makul bir çözüm bulmaları beklenirken; birkaç yetkili işi "irtica"ya getirerek, ilgisi olmadığı halde bazı tabuların arkasına sığınıyorlar.

Avrupa Birliği süreci hızlandı. Peş peşe kanunlar çıkarılıyor, düzenlemelere gidiliyor. Hepsinin varacağı son nokta, "İnsanımıza değer vermek" olacak. Artık gelişmiş ülkelerde yaşayan insanların sahip olduğu haklara, Türk insanı da kavuşmalı. Bunun başında sağlık geliyor. Zaten dinamik Sağlık Bakanımız habire reformlar yaparak, ilklere imza atıyor. Gözden kaçan bir ayrıntıyı da Trabzon'da yaşayan Eczacı Mustafa Karakolcu dile getirmiş: "Günümüz Türkiyesi'nde, insanların sağlığı konusunda ne yazık ki gerekli ihtimam gösterilmiyor. Bunlardan bir hususa değinmek istiyorum: SSK Hastanelerinden hastalara verilen ilaçların üzerlerinde tarife diye tabir edilen çeşitli çizikler atılıyor. Hastaların yüzde kaçının bu çizgilere anlam verdiğini tahmin etmek zor değil. Böyle komik bir tarife olamaz. .........'' .

Hükümet ağır bir borç baskısı altında, yeni kaynaklar bulmak için gayret gösteriyor. Dışarıya, tefeciye gidilmeden bu kaynaklar bulunursa, zamanla borçlar azaltılabilir. Türk ekonomisinin düze çıkmasının da başka yolu yok.

Sporda ve sanatta milletlerarası başarılara imza atıldı. Özellikle spordaki başarılar, 2 yıldır sıkıntılı günlerimize ilaç gibi geldi, moral verdi. Bu başarıların diğer alanlarda da devam etmesi gerekir. Özellikle bilimde mutlaka silkelenmemiz gerekmektedir. Üniversitelerimizin bu iş için uygun olmadığını işin erbabı söylemekte.

Sayın Millî Eğitim Bakanı yoğun bir çalışma temposu içinde. Haksızlığa uğradıkları görülen meslek lisesi mezunlarının durumlarını düzeltme yolunda çaba gösterirken YÖK Başkanı'nın direnciyle karşılaşıyor. Üniversiteye giremeyen gençlerin durumu da ayrı bir sıkıntı.

Ortalık biraz durulur gibi oldu. Sisler dağıldı, güven ortamı geldi gelecek; insanlar önlerini birazcık da olsa görmeye başladı. Civarımızdaki savaş havası da dağıldı. Bütün bunların olumlu yansımaları ekonomimizde kendini gösterdi. Enflasyon ve döviz düştü, faizler geriledi. Sıra yatırımlara, istihdama, üretime; kısaca son birkaç yılda alınmış yaraları tedavi etmeye geldi. Ama çıkarı bozulanlar boş durmayacak, durmuyorlar da. Kışkırtmalara, karıştırmalara başlayacaklar. Aman bunlara fırsat verilmesin, oyuna gelinmesin...

5-16 yaşlarında iken çaldıkları birkaç elma, ya da benzeri bir şey yüzünden hayatları kararan insanlarımızın durumunu daha önce de dile getirmiştim. Bu kişilerin basit hataları, bazı işgüzarlar yüzünden alınlarına yapışan bir kara leke olarak "fişlenme" ile neticelenmiş; sonraki yıllarda hiç suç işlemedikleri, okuyup üniversiteyi bitirdikleri halde karşılarına hep engel olarak çıkarılmış, hayatları karartılmıştır.

Yollar ve kaldırımlar amaçdışı kullanımlar yüzünden tıkanıyor, kapanıyor. Şehirlerimizde bazı sokaklara girilmezken, birçok kaldırım da işgal altında. Çift şeritli yolların bir şeridi tamamen otopark haline getirilmiş, işgal edilmiş. Kaldırımlarda da ne ararsan var...

Bilindiği gibi, çeşitli kurumlar geçici işçi çalıştırır. İş yoğun iken işe alınan işçiler, iş bitince de işten çıkarılır; sonraki sene yine alınır... Yıllarca bu statü ile çalışanlar, hatta bu şekilde emekli olanlar bile var. Zaman zaman hükümetler, oy için bu kesimle de oynar. Önceki hükümetler döneminde bazı kurumlarda da çalışan işçilere daimi kadro verildi. Diğer geçici işçiler ise, haklı olarak, kendilerine haksızlık yapıldığını, aynı hakkın kendilerine de verilmesi gerektiğini belirterek, ilgilileri göreve çağırıyorlar. Orman Bakanlığı'nda çalışan geçici işçiler adına yazdığını belirten B. U. da bu haksızlıkları dile getiriyor:

Yaz geldi, tatil mevsimi başladı. Alkol tüketen mekanlar hıncahınç dolu. Müşterileri genç, yani yarınımız, istikbâlimiz. Yemek, içmek, eğlenmekten başka idealleri olmayan insanlarla nereye varılır? Bu endişelerin verdiği sancıyla kaleme sarılmış, Aydın/Nazilli'den M. Alper Çetin: "Ülkemizin geleceği konumunda olan gençlerin durumunu maalesef içler acısı olarak görüyorum. Nereye sürüklendiklerinden habersizce bir boşlukta yüzüyorlar. Amaçları, hedefleri ve idealleri yok çoğunun. Üzerlerinde oynanan oyunlardan habersizler.....''

Gençleri en mutsuz olan ülke hangisi, bu konuda bir araştırma yapılmış mı, bilmiyorum; ama bana gelen bilgilerden anladığım kadarıyla, bu konuda ülkemiz başı çeker. Gençlerimiz çok mutsuz, mutsuzluklarını çığlık çığlığa duyurmaya çalışıyorlar ama duyan, ilgilenen pek yok...

Ülkemizde değişik tarım ürünlerinin yetiştirilebileceği, sulak ve geniş alanlar bulunmakta. Hayvancılık için de büyük bir potansiyel mevcut. Adım başı işsiz gezen Ziraat Mühendislerimiz de cabası... Bu alandaki verim ise gelişmiş ülkelerin yanına bile yaklaşmıyor. Toprak, uzman ve diğer malzemeler mevcut, neden netice alınmıyor?

Gençler mutsuz. Üniversiteye giremeyenlerin hali malum; girip bitirenler de farklı değil. İş yok, para yok. Kurulmuş hayaller yıkılıyor. Ama neden? Bu gidişi değiştirmek, gençleri de dinleyerek bu problemleri çözmek o kadar mı zor? Artık yetkililer 4 duvar arasından çıkıp, gençleri dinlemeli, onlardan gelecek çözüm önerilerine önem vermeli. Hiç olmazsa aşağıda bir genç tarafından kaleme alınanları dikkatlice okuyup birşeyler yapsınlar:

Belediyelerin çoğunun borç batağında olduğu malum. Bunun sıkıntısını da belediyelerde çalışanlar çekmektedir. Aylarca maaş alamayan belediye çalışanları bulunmakta. Bu probleme kalıcı bir çözüm bulunması gerekir. Aile geçindiren bu insanların durumlarını daha iyi anlamak için, yetkililerin birkaç ay maaş almaması yeterli olacaktır. Belediye çalışanlarından gelen mektup, işin ciddiyetini ortaya koymaktadır: "Sayın Başbakan Belediye Başkanlığından geldiği için, belediye çalışanlarının sıkıntısını çok iyi bilen bir insandır. Şu anda Türkiye genelindeki belediyelerin çoğunun memur veya işçisi maaşlarını düzenli olarak alamamaktadır.

Kamuda çalışan kişilerin ücretleri arasında büyük adaletsizlik bulunmaktadır. Aynı eğitimi almış, aynı kıdem sahibi ve aynı işi yapan farklı kuruluşlarda çalışanların ücretleri arasında uçurumlar bulunabiliyor. Veya bazen müdür, çalışanından çok daha az ücret alabiliyor. Önceki hükümetler bunu düzelteceklerini söylediler. "Eşit İşe Eşit Ücret" diye bir düzenlemeye gittiler, ama bu da uçurumları derinleştirmekten başka işe yaramadı...

İçişleri Bakanı Sayın Abdulkadir Aksu, teştilatın, çalışanlarının sıkıntılarını çok iyi bilen bir kişi. Şüphesiz bu problemlerin çözülmesi için gayret gösteriyor. Zaten bu niyyeti, verdiği mesajlarıyla da anlaşılıyor. Askerlik görevini yapamamış polisler çok sıkıntılı. Buna uygun bir çözüm bulunması için hep talepte bulunuyorlar, ama bugüne kadar çözüme ulaşılamadı. Çok sayıda polisimizi ilgilendiren bu sıkıntıyı, o polislerimizin ifadesiyle burada vererek, ilgililerin dikkatini bir defa daha çekmek istiyorum: