Ümit Aktan

Beşiktaş’ın içinde bulunduğu girdabı ve stresi nasıl göğüsleyeceğinin test sürüşü gibiydi dün geceki maç... Kayserispor’un çıkışının sanal olup olmadığını ve arkadan sıkıştıran rakiplerinin nasıl bir tedirginlik yapacağını görecektik...

Bir ‘maçı idare etmek’ vardır; bir de ‘durumu idare etmek.’ Pazar gecesi yaşanan vahşetin ise hiçbir mazereti olamayacağı gibi, asla savsaklanamayacak bir durumu vardır ve bunun da provokasyonla ilgisi yoktur...

İlk yarıda bu sezon artık bildiğimiz 'lig bitse de gitsek' havaları, ikinci yarıda ise eskilerden esintiler vardı…

Galatasaray golü erken bulunca Hikmet Karaman'ın bütün planları alt üst oldu. Rize yüklendikçe kalesini açınca da tur kapısı aralandı…

Bitmişliğin, yapacak hiçbir hamlesinin kalmamışlığın, vazgeçmişliğin, hayatı bırakmışlığın, yalnızlığın, çökmüşlüğün, isteksizliğin, yarışmayı çoktan bırakmış olmanın tıbbi adıdır bu…

Galatasaray; rakibinin tek adamını nasıl durduracağının planlarını bile yapamamış. Eskiden durdurulmaya çalışılırdı, şimdi durdurmaya çalışıyor. Gelinen nokta budur...

Maçın başından bu yana Fenerbahçe'nin saldırdığı, Galatasaray'ın ise savuşturmaya çalıştığı bir derbi izledik…

Tam da senaristlerin işbaşında olduğu bir zamana geçiş yaptık. Yok o orada yetişmiş de yatarmış, yok öteki oraya gıcığı nedeniyle intikam maçı oynarmış... Kendisinden olmayan herkesin düşman sayıldığı bir döneme girdik hayırlısıyla...

Hâlâ, ideal on bir oluşturulamamış ve taraftarının tamamen kör baktığı Galatasaray, kupa finalini kafaya takmış Çaykur Rizespor karşısında ne sunabilirdi ki...

Bir Volkan meselesi tartışılıyor günlerdir. Bekledim ve tam da beklediğim çıkışı yaptı Volkan Demirel. Burnu havada, kıl aldırmayan bir tavırla meydan okudu ve meseleyi artık 'onarılamaz' noktaya getirdi...

Yeni hoca bir şeyler katacak mı merakıyla izlemeye başladım maçı… İkinci yarının özeti ise "Zavallı Muslera" olabilirdi ancak…

Birkaç gündür yazı yazasım yok. Çıplak gözle seyrettiğim ve birçok maçını anlattığım bir yıldızın çoktandır oynamasa bile orada bir yerde durduğunu ve ara sıra futbolun felsefesine katkıda bulunduğunu bilmek bile bana yetiyordu...

Tabii ki konu erteleme. Oynanmaması bile büyük haber olan bu buluşmanın gerçekleşmemesi üzerinde tepinip duracağız oynanana kadar. Benim dikkatimi çeken ise başka bir nokta…

Eskişehirspor-Akhisar Belediye maçının sonlarındaki bir pozisyonu hakemin kuralı tam uygulaması ile vicdani değerler arasında tartışanlar ve Fırat Aydınus'un 'eyyam' damgası vurulmuş kararları..

Pas kalitesi bu kadar düşük bir Galatasaray, üstelik ne rakibine hata yaptırabiliyordu, ne de kendi savunma hatalarından kurtulabiliyordu...

Bazı şeyler vardır; 'öyle' olduğu halde 'böyle' yazılması gerekir... Mesele algıya hizmettir… Öyle olanı öyle yazarsanız sizi kurcalarlar, her yerde yazıp konuşturmazlar, sesinizi kısarlar ve sonunda sistemin uşağı haline getirirler...

İlk yarıdaki kötü görüntünün aksine ikinci 45'te başkaldıran, bütün doğruları yapan ama yorulan Galatasaray yine de skoru eşitliğe taşımayı bildi…

Buradaki fikirlerim birilerine ters gelebilecektir. Ama bıktım bilgisi olmadan fikir sarf edenlerden, kanaatini haber gibi anlatanlardan... Buyurun bakalım; bunlar da benim fikirlerim...

Dip yapmak bazen faydalıdır, ayağınızı yere vurup yüzeye çıkarsınız. Ama dipte çukur açmak bambaşka bir felaketin habercisidir

37 yaşındaki Klose'nin Avrupa Ligi'ndeki ilk golü bizim kalemize nasip oldu ve maç ile tur bilikte orada bitti.