Ümit Aktan

Elinden mi öpsem, sırtıma mı alsam; bilemiyorum... Maç kör başladı. En önemli fırsat bize geldi onlar henüz bir iki "sarsak" şut denemişken. Arda sağdan son çizgiye indi. Bekledi. Baktı... Saniyeler yıl gibi geçti...

Sayfanın diğer kısımlarında bir galibiyet haberi ve yorumları okuyorsanız ne mutlu bize.. "Anti Hiddinkci" ve ona hiç inanmayan biri olarak bundan kazanmış olacağı payı asla içime sindiremeyeceğim.

Maçın başlamasıyla birlikte çok açık bir mesajı vardı rakibimizin: "Rakip kaleye niye gideyim ki?..." Bizim mektubumuz açıldığında ise "Bir tane bulursam canına okurum" yazıyordu. Orada "Gelemeden" yenmişlerdi bizi... Biz burada "Habire gelerek" yenebilecek miydik?.

Bu masum ve saf oyunun içinde yüzmeye çalıştığı bulanık suları ne kadar tartışırsak tartışalım, bir türlü berraklaştıramıyoruz. Benim bu köşemin ve TV programım "Haydi Maça" nedeniyle oluşan akıllı ve futboldan mümkün olduğu kadar zevk almaya çalışan grubumun da lojistik desteğiyle bunu başarmayı denemek istedim.

Sondan başa doğru gidersek, belliydi ki; Türkiye Futbol Federasyonu geçen hafta "bir karar vermemeye karar vermişti."

Edison demiş ki ilk lamba ışıdığında... "Ben elektriği bulmadım ki, onu bulamamanın 2000 yolunu denedim, sonunda lamba yanıverdi..." Sevgili TFF'miz belli ki havuza atladığı sanılan ama hâlâ daha "beni kim itti arkamdan" diye hayıflanan bir perspektiften bakıyor bu işlere.

Bir kere şunda anlaşalım ki; bu işin sonunda toplumun her kesimini tatmin edecek bir kararın çıkması mümkün değil...

Savunma avukatları olmuş birer mikser...

Topa sahip olmak duygusu yerleşmiş mesela... Hatta bir oyun disiplini var ve belli ki rakibe göre değişebilecek. İç sahada İnter"e olanın daha iyisi ve daha üstünü iç sahada Liverpool'a karşı deneniyor.

Düşünce ortaklarımızdan Bilal Salman Facebook"taki takipçilerimizden biri olarak gönderdi.

Her zamanki gibi farklı bir açıdan bakmak istiYORUM.

Dokunulmaz denilenler ceza evi aracında, burnundan kıl aldırmayanlar sorguda, spora melanet bulaştıran kim varsa bir bir dökülüyor.

F.Bahçe bir mücevherdir...Kuyumcu sahtekar olabilir, satın alıp takan ahlaksız olabilir, bu nedenle mücevherin değeri düşer mi?..

Yönetici profili biraz patrondur, biraz da burnu büyük. Desteğe ihtiyaç duyarlar da bunu kabullenip kendilerine yediremezler.

Ben hâlâ "neden geldiklerini" anlayamadığım iki ünlü misafirin ortalığı toz duman edip gitmesinin ve benim "ünlüye meraklı" halkımın kimyasını bozmasının nedenlerini anlayabilmiş değilim. Biz onlara baktık, onlar şöyle bir etrafa bakındılar ve toz olup gittiler. Ne Türkiye sevgileri ve saygıları var ortada ne de bizim dünya sporu ile sanatına entegre olmuşluğumuz...

Özerk" demek "bağımsız" demektir. Özgürden türetilmiştir, özelden değil.

Bu hafta biraz frene basıp, hafiften eğlenceli olmaya başlayalım diyorum. Koca bir sezon kafa kırıp göz çıkarmaktan yorulanlara satılan yüzlerce hayal ve camiaları ik-üç oyuncu için kapıştırıp bundan beslenenlere, ya da kendini "hayal satmaya memur" hissedenleredir sözüm. Sizin yaptığınız saraya kız kaçırma değil, olsa olsa saraydan taht kaçırmaya çalışmaktır.

Ortaya şöyle ızbandut gibi bir Afrikalı alalım" da bir yapılanma yöntemidir, "yenilmeyi kabullenemeyen bir karakter" peşine düşmek de...

Fenerbahçelileri, teknik ekibi ve yönetimini öncelikle olmak üzere tebrik ederim. Bulabildiğim her Trabzonspor taraftarının da elini sıkıyorum iki gündür.

Henüz sezon sonu değerlendirmesi yapacak durumda değiliz ama birçok takımımız da yeni sezonun kovalamacasına başladı. Kim neye göre başarılı, kim neden başarısız. Kim daha kazançlı, kimler zararda. Kimler ne dersler çıkardı, kimileri de ders almayı kabullenemiyor. Bu yazım bir "ön muhasebe" olarak algılansın lütfen...