Mehmet Soysal

Bazı izm'ler ölür ve bazıları ise doğar... Dünyanın?efendileri, değişim masalıyla iki kutuplu dünyaya ait izm'ler senaryosunun en önemli aktörlerinden faşizm, komünizm ve sosyalizm filmi bitti...

Bizler her gün kendi içimizde kavgalarla gün tüketiyoruz... Ve her gün yeni kavga konuları üretiyoruz... Günübirlik 'polemik' başlıklar ithal ediyoruz...

Sabahtan akşama dek ülkenin bölünebileceği korkusuyla yatıp kalkan kafalar var... Bölünme ihtimali daima masanın üzerinde bir seçenek ve birileri için asırlık bir hayal... Olabilir...

BJK-Rapid Vien maçı için Viyana'daydık. Geçen dönem yönetimde olmadığımdan sadece Başkan Yıldırım Demirören dostumun davetiyle arada bir yurt dışı maçlarına gidiyordum...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Cumartesi sabahı gazete ve televizyonların genel yayın yönetmenlerini davet ettiği sabah kahvaltısındaydık...

Gün boyu dünyanın hemen her yerinde yüzlerce şiddet olayı gerçekleşiyor...

Pakistan'da altı nehrin taşmasıyla yaşanan sel felaketi bir milleti nasıl perişan edebiliyor, bir ülkeyi nasıl kilitleyebiliyor, aç, susuz ve çaresiz bırakabiliyor oluşuna şahit olduk...

Buyuruluyor ki; inandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız... Ne acı ki gittikçe toplum yaşadığı gibi inanmaya başlayan kalabalıklardan ibaretleşiyor... Kafasına göre yaşayan sonra da Kur'an'da yerini arayıp bulmaya çalışanlar da kalabalıklaşıyor... Bilhassa, Ramazan ayında ve diğer mübarek günlerde her yerdeki camilerin avlularında ve etrafında açılan seyyar tezgâh ve dükkânlarda müzikli ilahiler komedisi sergileniyor...

Daha dün gibi hatırlıyorum 12 Eylül 1980 tarihini...Elazığ'ın cadde ve sokakları kendi vatan evlatları tarafından tutulmuş ve âdeta kent işgal edilmiş gibiydi...

Dün bayram... Bugün referandum... Ya evet ya hayır... Ne acı ki bin yıldan beri bu topraklarda bir orta yol bulunamadı... Yetmiş ikiye bölünmek ve sadece içlerinden birinin kurtulması bu olsa gerek...

İki gün boyunca Priştina ve Prizren şehirlerini gezdikten sonra insan bu ülkeye daha büyük bir hüzünle dönüyor...

Bir zamanlar Balkanlar denilince birçok insanın kafasında yaşanan acılar, ihanetler, savaşlar, fetihler ve geçmiş tarihe dair az çok şey biliniyordu ama zaman içerisinde değişik kentleri gidip görülünce daha başka duygulara sahip oldu insanlarımız...

Geçen yazımda havaalanı yolu üzerinde radar uygulamalarının yapıldığını ve açık olan trafiği de trafik polislerince tıkatıldığından bahsetmiştim... İstanbul Emniyet Müdürü adına Emniyet Müdür Yardımcısı Oktay Bulduk bir açıklama göndermiş... Açıklamada deniliyor ki;

Büyük kentlerde telaş vardır. Bir yerden bir yere yetişebilmek derttir. Eve helalinden ekmek götürebilmek her yiğidin harcı değildir... Düzen kirli yarışlara gebedir. Geçim kaygısı had safhadadır.

Havaalanı yolu genişletildi... Kanayan bir yaraydı ve Başkan Kadir Topbaş çözdü. Şimdi Yeşilköy'deki havuzlu kavşak yapılıyor, bu da kentin en tıkalı damarlarından biriydi... Yalnız genişletilen yolun her iki tarafında her gün, her saat trafik polislerinin radar yapma fikrinin kime ait olduğunu merak ediyorum!

'Yardımlaşmak' erdemli ve dost yürekli insanlara mahsus bir davranıştır... Lakin her yıl ramazan ayında aynı fotoğrafı görmekten usandık...

Bir zamanlar gazete, dergi, yayınevleri ve bütün matbaalar Cağaloğlu'ndaydı. Yerebatan Caddesi üzerinde ise bir Basın Dispanseri vardı... Gazeteciler Cemiyeti kendine ait bir binayı Sağlık Müdürlüğü'ne vermiş ve dispanser yapılmasına neden olmuş... Elbette takidire şayan bir hizmet...

"Felaketler, başarılardan daha öğreticidir" diyor Gazeteci Wıllıam Broad...

Vakit; geçirilmek, kaybetmek, öldürmek ve harcamak için değil, kazanmak içindir... Hollandalı bir şirketin, hangi ülke insanı televizyon karşısında daha çok vakit geçirdiğine dair yaptığı araştırmada Türkiye bir hayli üst sıralarda yer alır...

Batı ülkelerinin demokrasilerinde üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, siyasetçiler ve medya; sürekli yeni proje, yeni fikir ve yeni siyasetten yana taraf üretiyor...