Mehmet Soysal

Heidrick-Struggles Int. Türkiye'nin kurucusu ve Başkanı Ayşe Aydın, Yrd.Doç. Dr. Fatoş Karahasan'a diyor ki; "Son dönemde yönetim kurulları güçlendi. Buna karşılık CEO'lar güç ve otorite kaybetmeye başladı. Yönetim kurullarının daha sorgulayıcı, daha yakın takipçi ve kontrolcü olmaya başlaması, CEO'ların çalışma şartlarında dramatik bir değişime yol açıyor."

Hazreti Mevlana'nın hocası Şems-i Tebrizi'yi keşişler değil yine kendini çok sevdiğini iddia eden talebeleri boğdu... Şems'in tek suçu ise Hazreti Mevlana tarafından çok sevilmesiydi...

İrlandalılar, içki içme yarışlarında ayakta kalan son kişiye 'Gonzo' der... Ne acı ki; bu 'gonzolar' zafer kazandığını düşünüp kibirlenirken bütün 'sarhoşlar' arasında ayakta kalan 'son sarhoş' olduğunu da unutur...

'30 Ağustos Zafer Bayramı' resepsiyonuna Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un daveti üzerine Ankara'daydık... Yaklaşık, on iki yıldan beri katıldığımız resepsiyonda, belki de ilk defa katılanların yüzü gülüyordu...

Kafkasya'daki oldubittiye getirilen bir savaşın ardından, dünyanın eşiğinde bekleyen yeni krizlere gebe günlerin ne zaman sona ereceğini tartışan strateji uzmanları; "Bir şeyler kırılmazsa, düzelme olmaz" diyor... Lakin, nereden kırılması gerektiğini belirtemiyorlar... Rusya, dünya devlerinden ABD ve AB'ye kafa tutarak aslında Afganistan'da 'kaybettirilen' liderliğini geri istiyor...

İstanbul'a Rufus Wainwright diye 'sıra dışı' bir cazcı geliyor ve konser veriyor... 'Sıra dışı' unvanını alması da eşcinsel oluşundan kaynaklanıyormuş!.

Kentlerimizin çehresi her geçen gün değişiyor. Her kent; Manhattan olmaya doğru hızla yol alıyor... Bu değişimlerin; üzerinde yaşayan insanların istek ve hayat tarzından kaynaklandığı düşünülüyor... Aslında, hiç de öyle değil...

Gürcistan'da savaş var... Ve kahramanı olmaya soyunduğu ülkesini ve milletini çapulculara yağmalatarak en büyük acıyı tattıran Saakaşvili uğradığı yenilgi ve hezimet karşısında şaşkın ördek gibi feryat ederek; dünya nerede? diye soruyor... Dünya; Irak'ta, Afganistan'da nerede idiyse, bugün yine aynı yerinde gerçeğini, ne acı ki, hâlâ göremiyor! Rusya, Gürcistan'ın altını üstüne getiriyor...

İnternet dünyası; her geçen gün 'bilgi arşivi ve paylaşımı' ortamı olmaktan çıkartılıp 'şeytan derelerine' dönüştürülüyor...

Fısıltılar; ülkemizde nedense her sektörün can damarı olmaya devam ediyor... ABD ve AB ülkelerinde fısıltıların hakim olduğu alanlar, her geçen gün, biraz daha daralırken, bizde tam tersi kural işliyor!

Gazeteci Mehmet Ali Birand'ın ana haber sunmaya karar verdiği günlerden biriydi. Ankara'da önemli bir toplantıdan dönüyorduk...

Bir yabancı siyaset uzmanı; bu ülkenin siyasî tarihinin son 50 yılını incelemeden, günümüzdeki siyasî tartışmalara, kurulan partilere, ortalarda dolaşan liderlerin kalabalık oluşuna baktığında, zannediyorum kendi kendine; bu ülkede siyasi istikrarsızlık yaşanmaz çünkü lideri çok! kanaatine varır...

Ne zaman, bu ülkenin yoğun ve bitmeyen kavgalarından uzaklaşıp, yabancı bir ülkenin sınırlarından içeri girseniz, içinizin birden rahatladığını hissedersiniz...

Bir hikâyedir;

Vefasızlığın ilk tarihi; para ve güç kavgalarının başladığı dönemlere rastgelir... O günden beri insanlık 'vefasızlığı' bir kumar oyunundaki 'joker' gibi işine geldiğinde kullanır... Kullandığı günden beri; sadakat de tartışılır hale gelir...

Gün gelir; teröristler kent meydanlarında cirit atıp masum insanlara bomba ve kurşun yağdırırken, topyekun ayaklanan millet;

Geçen gün 'Antika Mezarlığı' adlı yazıda; "Ne zaman bir antika çarşısında soluğu alsam, yüzyıllık bir konağa gizlice girmiş 'eşyaları çalmış bir hırsız' ve ' hatıraları satın almış' veya hacze gitmiş bir icra memuru gibi kendimi hissediyorum" diyerek, duygularımı dile getirmiştim... Antikacılardan sitem mailleri gelince, konuya farklı bir pencereden bakma ihtiyacı hissettim...

Bir dostum derdi ki: "Antika eşyalar satılmasın. Eşyalar da sahipleriyle birlikte ölür... Bu yüzden onların mezarlığı da müzeler olsun!" İnsan; ister iyi, ister kötü olsun, alışkanlıklardan ve yaşadığı hatıralarından kolay kurtulmayı ve unutmayı başaramıyor...

İnsanoğlu; bilmediğinin düşmanı olma hastalığından bir türlü kendini kurtaramıyor! Kendi tarihine yabancı kalabilenler tarihini sevemiyor ama yedi düvelin yedi milletin tarihine ve kahramanlarına hayran olabiliyor! Anlamak zordur... Her fırsatta Osmanlı aleyhine çalakalem iki satır karalamak marifetten sayılıyor...

Sadece; kavgalarını sanatlaştırmasını becerebilen enteresan bir millet haline nasıl getirildiğimiz günden beri, hesaplaşmalar bu topraklarda hiç bitmiyor...