Mehmet Soysal

Geçen hafta TRT'de bir banka patronunun hayatı ekrana getirildi. "Hayata hakim küçük tedbirlerin, miskin hesapların adamı" olan, paraya düşkünlüğü ile tanınan banka patronunun zirveden sıfıra düşüşünün hikâyesi anlatıldı.

Eskiden, çok kâr amacı güdenlere bezirgân, gösterişten uzak sade bir hayat yaşayanlara da kalender denirdi. Çıkarı için, yedi düvele dört nala at koşturan bezirgânların fütursuz ahlâkı, bugün ticari sınırların dışına çıktı... Ticaretin dışındaki her meslekte bezirgânların sayısı artarken, kalenderlerin sayısında ise düşüş var... Eskiden kim bezirgân, kim kalender ayırt edilirdi. Ya şimdi? Artık herkes biraz bezirgân, biraz kalender...

1882 yılında inşasına başlanan Kastamonu'nun İnebolu ilçesindeki liman bugüne kadar 3 padişah 58 hükümet görür...

Yakından tanıdığım gazeteci dostlarımdan bazılarının, mesleğin çok uzağındaki işlere bulaştığına şahit oldukça üzülüyorum. Kimi matbaacı, Kimi reklam ajansı kurucusu, Kimi emlakçı, Kimi müteahhit, Kimi ise lokantacı...

"İzafe" ler yani; yakıştırma sanatını icra edenler günümüzde gittikçe profesyonelleşiyor... Her devirde başka bir kılıkla ortaya çıkıyor...

Eskiden yüz yılda bir milletleri inceleyen bilim adamları, ustalıklarına, yeteneklerine göre, bazen de ikisini birbirinden ayırarak sınıflandırma yaparmış.

Sekiz gün sonra Fransa Meclisi; "Ermeni soykırımı olmamıştır" görüşünün açıklanmasını yasaklamaya, bunu söyleyenlere 5 yıl hapis ve 45 bin euro para cezası getirecek yasayı çıkartmaya çalışacak.

Nil Nehrinde yüzen küçük bir Fransız vapurunun güvertesinden Kahire'yi görüşümün üzerinden dokuz yıl geçti. Kahire'nin ara sokakları, evleri, camileri ne kadar da İstanbul'a benziyordu.

İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra cebinde altmış yedi dolarla Amerika'ya giden Yılmaz Erolgaç, bir lokantada bulaşıkçılık yapar. Birkaç işe girip çıktıktan sonra Borsacı olmaya karar verir.

Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin kulüp başkanlarını uyarmış; -Dilinize hakim olun. Ardından bir hatırlatmada bulunmuş;

Fransa hükümet üyelerinden biri, parmağını haritada gezdirdikten sonra Napolyon'u tenkit eder: "-Önce şurasını almalıydınız, sonra ötesini zaptetmeliydiniz." Napolyon gülerek cevap verir: "-Evet, onlar parmakla alınabilseydi öyle yapardım."

Eşkıyanın başı Suriye'yi terk edince, Celal Bayar Üniversitesi'nden Prof. Dr. Mehmet Çelik; "-Dilerim, bu adamı getirip bize teslim etmezler. Çünkü başımıza daha büyük bir bela alacağız. İşte o zaman, 'Keşke Bekaa Vadisi'nde kalsaydı diyebiliriz' demiştim. Bugün de demeye başladık" uyarısında bulunmuştu. Gelinen nokta gerçekten de hocanın dediği gibi oldu. Peki bundan sonrası ne olacak? Kim çıkıp söyleyebilir?

TBMM Başkanı Bülent Arınç, İstanbul'da İslam ülkeleri parlamenterlerine; "-İslam ülkelerinde milli gelir 3 bin 600, AB'de 28 bin dolar. Petrolün yüzde 70'i, gazın yüzde 60'ı İslam ülkelerinde. Ama bu refah halka yansımıyor. Bunu herkesin sorgulaması gerekir" dedi.

İspanya'da Endülüs döneminde yapılan Gırnata Üniversitesi'nin kapısındaki kitabe oldukça dikkatimi çekmişti; Kitabede acaba ne yazıyordu? sorusunu uzun yıllar kafama taktım.

TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun daveti üzerine Bosna-Hersek'in başkenti Saraybosna ve Mostar şehrindeki iki günlük ziyaret sırasında, iki yakayı birleştiren tarihi köprüyü görünce, National Geographic kanalında Mostar Köprüsü'nün bombalanmasının ardından yeniden yapımı ile ilgili belgeseli hatırlıyor insan...

Ülkemizde suçlu sayısı her geçen gün artıyor... İş adamı Romanya'dan geliyor, bir gün içerisinde aracı Zeytinburnu'nda çalınıyor.

Bugün, neyin okumaktan sayılacağını henüz ayırt edemeyen bir kalabalığa sahibiz... Rahmetli Ahmet Kabaklı; -Aileler, coğrafya, matematik gibi ders kitaplarını çocuklarına okutmayı okumaktan sayıyor.

Batılı, 80'in üzerinde üniversitede yüzbinlerce öğrencinin eğitim gördüğü, iki milyon gencinin de kuyrukta beklediği, bir o kadarının da dershanelerde sınavlara hazırlandığı bir ülke olduğumuz bilgisi karşısında telaşa kapılıp; -Bu Türkler gerçekten de çılgınmış... Neden bu kadar okuyor? sorusunu sordular mı? diye düşünüyorum.

Gerçek eleştiriyi ustalar yapar, eleştirebilmek için işe hakim olma kriteri geçerlidir. Doktoru eleştirmek için bilgi sahibi olmak lazımdır. "Bence" diyerek bilmediği her konuya balıklama dalanların 'eleştirmen' sayıldığı kuru kafa taşıyan adamlara kalınca meydanlar, eleştirmenden geçilmez oldu.