Naci Arkan

İngiltere'nin en köklü, en güçlü temsilcisi karşısında, her dakikası heyecan dolu bir 90 dakikadan 2 golle zaferle çıkan Beşiktaş, hem Şampiyonlar Ligi, hem de UEFA ümidini gelecek günlere taşıdı... Liverpool'un o müthiş " You will never walk alone" (Asla yalnız yürümeyeceksin) sloganını ve şarkısını zimmetine geçiren Beşiktaş taraftarının müthiş desteği, sahadaki futbolun da önüne geçen güzellikti...

Türkiye'nin sabrını taşıran kalleş saldırıların, kor alev gibi düştüğü ocaklardaki, acılara ortak olmak için seferberlik ilân ettik...

Beşiktaş, Trabzon deplasmanında, 2-0 mağlubiyetten 3-2'lik bir sonucu yakalarken, öldü öldü dirildi... Erken yediği gollere, anında cevap veren; Rüştü'nün kırmızı kart görmesiyle son 10 dakikayı, 10 kişi kalmasına rağmen, Bobo'nun önce golünü atıp, sonra da kaledeki kurtarışlarıyla çok enteresan maçtan, yüzünün akıyla çıktı...

BENİM YILDIZIM Yaşı kemale ermiş Yunanistan kaptanı, yürüye yürüye hem Emre'ye adım attırmadı, hem de takımını orkestra şefi gibi yönetti. Maçın gerçek yıldızı oydu.

İnsanın, bazen kendi kendine omzuna taktığı apoletleri vardır... Maça gider, bitiminde Fatih Terim'i bile sollayarak, taktiksel düşünceleri "teknik direktör" edasıyla, yüksek sesle gündeme oturur: "Bizim defansta 4'lü blok yerine 3'lü dizilişi denememiz gerekir... Orta sahayı beşleyen bir anlayışla, forvete, kenar kanatlardan daha iyi bindirme yaparız..."

Daha önce, bazı "iyi bilenlerin" düşünceleri, günümüzde geçerliliğini kaybediyor bir bir... Hani onlar "Ayıdan dost da olmaz, post da" diye bilgiçlik taslamışlar ya... Şap diye oturdular şimdi...

BENİM YILDIZIM Futbol için tüm güzelliklerin olması gereken bir gündüz maçında, Beşiktaş'ta da, G.Birliği'nde de, bırakın yıldız futbolcu, vasat birisini bile göremedik...

Bazı meslekler vardır, amacını aşan yetki ve güçte kullanılır... Sanki evrendeki tüm apoletleri omzunda sanır böyleler...

BENİM YILDIZIM Beşiktaş'ın orta sahasında tek bir falso yapmadan ayakta kalan Cisse ile, topa dilediği gibi hükmeden, Porto'nun müthiş futbolcusu Ricardo Quaresma gecenin yıldızlarıydı.

Dün gece, sadece sessizliğin değil, "ihtiyar" yakıştırması yapılan Kalli'nin disiplin gösterisinin de vitriniydi. Elindeki Hasan Şaş, Ayhan, Okan gibi sakatlarla beli bükülen takımda bir gece önce kendi başlarına buyruk hareket eden Hakan Şükür ve Lincoln'ü bir çırpıda harcayan Feldkamp, "disiplin dersi" verdi herkese... Hakan Şükür'ün bu takımın vazgeçilmezi olmasına rağmen keyfine göre kamp yerinin ciddiyetini bozmasına kabullenemeyen Alman hoca, Beşiktaş karşısına yine de başı dik çıkan adamdı...

Geçim derdi olmayan birisi çıktı ortaya "terbiyesizler" diye tüm spor basınına salladı... Hipokrat yemini etmiş bu kişinin, hobi olarak yaptığı ama büyük rant kazandığı bir mesleğe saygısızlık etmesi karşısında herkes sus pus...

Beşiktaş, önce iki golle şok yaşadığı karşılaşmada, Tello ve Serdar Özkan'ın müthiş çalışkanlığı sayesinde üç puanı 3 golle kazanmasını bildi... Defansın, rakibin her atağında sallanması, Hakan'ın formsuzluğuna rağmen, ligin zayıf ekiplerinden birisi olan Denizli karşısında alınan bu galibiyet bile, Beşiktaş'ı inanılmaz bir sevince boğdu...

"Nice insanlar gördüm üstlerinde elbise yok... Nice elbiseler gördüm, içlerinde insan yok..." Hz. MEVLANA

BENİM YILDIZIM Marsilya'nın adamı deli eden bunaltıcı atakları karşısında, hem tek başına ayakta kalan, hem de takımına moral aşılayan Diatta gecenin yıldızıydı... Tabii Ziani'den sonra...

F.Bahçe, dün gece resmen Zico'nun oyununa geldi... Rizespor'u çantada keklik gören Brezilyalı hoca, sarı-lacivertli takımın hiç de alışık olmadığı kadro dizilişi ile Saracoğlu'nda puan vermesine çanak tutarken, tribünleri de çileden çıkardı...

Milli Takımımız en ihtiyaç duyduğu bir günde en güzel galibiyetlerinden birini aldı... Yürekten alkışladık... Ama futbolunu her zaman beğendiğimiz, sayfalarımızı onun resimleriyle süslediğimiz Emre Belözoğlu'nu, basın tribününe yaptığı çirkin davranışı nedeniyle ayıpladık ve kınadık... O ayıp, onunla hep yaşayacaktır...

1996 yılında Türk film piyasasına, öyle müthiş bir eser çıktı ki, bugün dahi, defalarca izlenmesine rağmen, o filmin yüreklere vurduğu damga hâlâ silinmedi... Yönetmen Yavuz Turgul'un, Şener Şen'in oyunculuğu ile zirve yaptığı "Eşkıya" filmi, gönlümüzü esir alan bir dağ reisinin ve o esaretten kurtulmak istemeyen bizlerin senkronize mutluluğu olmuş, unutulmaz bir eserdir...

Yemeği, lezzetli kılan nesne, şans veya tesadüf değildir... İçine katılan malzemenin uyumluluğu ve oranı, damak zevkimizi tam 12'den vuran kurşunlardır.. Tabii, aşçının da hakkını yememek lâzım... Her ustanın tecrübe ve kendine göre bir lezzet katkısı mutlaka vardır...

BENİM YILDIZIM Onu almak için ne F.Bahçe'nin, ne G.Saray'ın gücü yetti... Mehmet Topuz, dün gece gemisini İnönü'de karaya oturtmayan kaptandı...

BENİM YILDIZIM "Zürih'i bana bırakın" demişti... Bıraktılar ve Delgado, iki kafa darbesi ile İsviçre temsilcisini nakavt etti...