Ömer Öztürkmen

Felsefe ve mantık derslerinin, okullardan kaldırılışı faciasını yıllardır yazıyorum.. Hiçbir yetkili bugüne kadar tutarlı bir gerekçe gösteremedi.. Geçenlerde Sabah Gazetesi yazarı Ergun Babahan da bu faciayı okurlarına hatırlattı. "Başka türlü Avrupalı olamayız" diyor..

Kanun maskeli dayatmacılıklara sık sık maruz kalmış bir toplum olduğumuz için, konjonktürel aydın yetiştirmekte üstümüze yok.. Şartlara göre aydın yetiştiriyoruz.. Şartlı aydınlar, şartlandırılmış aydınlar var bizde.. Bu yüzden entelektüel yapımızın pek sağlam olduğu söylenemez..

Seçimden aylar önce başlatılan soldaki ittifak arayışları karşısında, sağda böyle adımların atılmaması bizim için önemli bir merak konusuydu. Bunun üzerine, "AKP ile ANAP neden ittifakı düşünemezler (*)" başlıklı bir yazı yazdım.

Bu seçimin, üzerinde görüş ayrılığı bulunmayan en önemli sonucu, siyaset sahnesindeki büyük temizliktir...

Adamın seçim sonuçlarından çıkardığı sonuç şu: "Dinci parti iktidarda..." Adam yazar değil, militan... Aynı gazetenin bir başka yazarı ise şöyle buyuruyor: "Hiçbir seçimde seçmenin bu kadar öfkeli ve sağduyusuna aldırmadan sandığa gittiğini görmedim." Türkçesi bir tuhaf ama, millet çoğunluğunun sağduyudan yoksun olduğunu anlatmak istiyor... Düşünüyorum...

Bir grup Çeçen eylemcinin, Rusya'nın başkenti Moskova'daki bir tiyatroda yaklaşık 700 kişiyi rehin alma olayı, asla kabul edilemeyecek bir vahşetle sona erdi... 50 Çeçen'in yanısıra, 140 Rus'un zehirli gazla katledilmeleri hangi gerekçeyle affedilebilir... Bu olay, bütün kariyerini eski KGB bünyesinde yapmış olan bugünkü Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in halkından özür dilemesi ile ya da bir günlük ulusal yas ilan etmesiyle geçiştirilemeyecek kadar vahimdir.

Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu diyor ki: "Türkiye'nin bir stratejik teori eksikliği var." Doğrudur. Bu eksikliği şöyle anlatıyor Davutoğlu: "Gerek böyle bir teorinin oluşmasında, gerekse stratejik planlamada temel mesele, ülkelerin 'güç' tanımlamasıdır.

Bizim modernist (!) aydınımız halktan, halk kültüründen kopuk bir ortamda, başka iklimlerde yaşamaya özenir; kendisini bulamaz bir türlü.. İtiraf edelim ki, şiiri ve şairi bol fakat düşünürü sayılı bir toplumuz biz..

Son yılların teorik fizik dünyasında uzay-zaman, madde ve zihin konularında kuvantum ve görecelik teorilerini de aşan olağanüstü şaşırtıcı gelişmeler oluyor.. Yirminci yüzyılın ilk yarısında kuvantum ve Einstein'ın bilimsel devrimleri bilim dünyasını nasıl sarstıysa, bugün de uzay-zaman, madde ve zihin konuları devrim niteliğinde holistik buluşlarla sarsılıyor..

Belki diğer ülkelerde de böyledir ama, bizde sık sık, bazı terim ve kavramları yerli-yersiz kullanma modaları zuhur eder... Aydınlarımız, siyasilerimiz ve bilhassa basınımız tarafından bazı kavramlar öylesine gelişigüzel kullanılır ki, insanın aklı almaz...

Ekonomide, hukuk ve sosyolojide teori üretmek daha kolayına gelir bilimcilerin... Hele bir de politikaya bulaşmışlarsa sık sık toplum mühendisliğine özenirler... İZM'cidirler: Marksizm, Sosyalizm, Faşizm, Nazizm hep bu bilimcilerin buluşudur...

Seçime engel olmak için çok uğraşıldı, ama başarılamadı...Uzatalım, dediler olmadı; kısaltalım, dediler o da olmadı. Seçim tarihini çekip çekip durdular... Barajı da indiremediler... Korku devam ediyor...

Biz düşüncenin hasını değil, modern olanını seviyoruz... Eleştirel (Tenkîdî) düşünceler pek itîbar görmez bizde... Kaba mantık, düz mantık, matematik ölçülere gelmeyen mantıkla akıl yürütüyoruz... Düşünürken saf akla değil, simetrik düşünce kalıplarına itibar ederiz...

Adalet ve Kalkınma Partisi, merkez sağda bütünleşmenin işaretlerini veriyor.. Daha doğrusu, Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Anavatan Partilerinin bir zamanlar Merkez Sağı nasıl toparladıkları hatırlanırsa Adalet ve Kalkınma Partisi'nin de aynı yolda olduğu görülüyor..

Bir zamanlar Marksizmi de bilimsel Sosyalizm diye yutturuyorlar, çağdaş ve modern olmanın gereği gibi takdim ediyorlardı.. Yayınevleri Marksist eserlerle vitrinleri süslüyor, Freudizm modern psikolojinin babası gibi takdim ediliyordu..

ABD'nin, aylardır bir türlü makul bir gerekçe bulamadığı "Irak Harekâtı" meselesi, Musul-Kerkük Türkleri bakımından Türkiye için büyük hassasiyet arzediyor.

Bilimsel araştırmalarda, birbirleri ile yarışan farklı bilimsel yaklaşımların (paradigmaların) önemine işaret eden Thomas Kuhn, bilimdeki gerçek ilerlemelerin, mevcudun üzerine ilâve edilen birikimlerle değil, devrimler şeklinde olduğunu savunur.

Biz Avrupa Birliği'nin kapısında beklerken, Avrupalı düşünürler, Avrupa nasıl kurtulur diye kafa yoruyorlar.. Şu son 10-15 yıl içinde Batı'nın geçirdiği buhranı anlatan onlarca eser yayınlandı, bunlardan pek azı bizde tercüme edildi..

Batı ile Doğu uygarlıkları arasındaki hesaplaşma süreci henüz sonuçlanmış değil; daha uzun müddet devam edeceğe benzer.. Belki de hiç sonuçlanmayacak.. Çünkü her iki uygarlığın insan varlığına bakışı o kadar birbirinden farklı, birbirine o kadar zıt ki, son tahlilde artık bir sonuca varmak imkansız gibi..

Mektepli aydınlarımız, 300 yıllık çağdaşlaşma, modernleşme maceramızda "izm"le biten her düşünceyi, her öğretiyi bilimsel doğru, kesin gerçek olarak algıladılar. Gerçek bilim adamlarımızı tenzih ederim; ama, halk arasında "entel" sözcüğü haklı olarak bu mektepli aydınlar için uydurulmuştur...