Hasan Sarıçiçek

Tespitim şu; otorite boşluğu F.Bahçe'nin bütün hücrelerine nüksetmiş, ne kadar yürekten mücadele ederse etsin, o maç kazanacak öz güveni kendinde bulamıyor. Temel sorun bu. Tamam, "Alex'siz oynamaya alışmalılar" ama Alex'siz oyunun jokeri Özer mi olur?

Algılar insanı yanıltabilir ama adalet yanılmamalı.

Keyfi kaçtı... Ne oynayan, ne seyreden, ne de yöneten zevk alıyor futboldan...

Zor dostum zor!.. F.Bahçe'nin bu oyunla maç kazanması da, zirvede tutunması da zor!.. Kötü oyunun sebebi mi?

Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? Frank Rijkaard ve Fatih Terim! Aslında benim gözümde bu ikisi asla kıyaslanmamalı. Birisi altın ise diğeri platin!

Maharet; "Yumruk atana forma vermektir." Bu girişten sonra şunun altını çizelim; Cüneyt Çakır'a hiç yakışmadı, Trabzonsporlu Aykut'u ikinci sarıdan oyundan atışı!

Ömür su gibi aktı gitti... Bir varmış bir yokmuş misali... Hayat, hayal... Gerçek şu; vizyonu, tutkusu ve hedefi olan şeker gibi adamdı, Fevzi Hoca! Cesur, iddialı, disiplinli, çalışkan ve tavizsiz. Başarılarıyla hep gurur duyduğumuz efsane adam!

Mantığa bak mantığa: "Teşvik verilmeliymiş!" Niye?

Şurası bir gerçek; F.Bahçe'nin aklı Metris'te... Kolay değil travma üstüne travma yaşıyorlar! Metris boşalmış; Başkan Aziz Yıldırım, Şekip Mosturoğlu, İlhan Ekşioğlu, Cemil Turan ve Tamer Yelkovan'dan hiç yok, tahliye furyasında. Her halde acıyı daha derinden hissetmek böyle bir şey olsa gerek...

Güreşte "oyuna gelmek" diye bir deyim vardır. Arena'daki dünya derbisi G.Saray ile F.Bahçe arasındaki maç da böyle bir oyunla başladı. Kurt hoca Fatih Terim, genç meslektaşını fiilen oyuna getirip tuş etti.

İnanın gına geldi... Sabah, akşam her yerde aynı mevzu. Sanki memleketin başka meselesi yok. Maalesef, futbolumuz şike illetine -pardon krizine- tutulalı, tam 6 ay oldu. Küçücük kıvılcım, kor ateşe döndü.

Her karanlık gecenin aydınlık sabahı olurmuş!.. İddianame, korkunç... Daha korkuncu F.Bahçe'nin futbolu!.. Ligde esamisi okunmayan A.Gücü önündeki skor asla aldatmasın sizi... Gecenin özeti şu; Christian, Dia tamam ama F.Bahçe'de Stoch'tan başkası yalan!.. Fakat o gerçeği gören kim?

Kanaatim şu; F.Bahçe zihnen ve bedenen yorgun... Ama asıl problem bu değil. Ne mi? Sivas, Beşiktaş ve son G.Birliği maçları gösterdi ki, F.Bahçe'nin kanatları ve orta alanı bal yapmayan arı gibi...

G.Birliği-F.Bahçe maçını seyrederken iki şeye şaşırdım. Birincisi Başkent ekibinin buraya kadar nasıl namağlup geldiği, diğeri F.Bahçe'nin bu isteksiz oyunla nasıl lider kaldığı?

Kanuna rağmen sporda şiddet sorgulanıyor. Dört büyüklerin birbirleriyle olan deplasman maçlarına seyirci götüremeyen bir ülkede fanatizm nasıl sorgulanmasın ki?

Aslında Ziegler'siz, Yobo'suz ve Sezer'siz F.Bahçe, Uğur, Baroni ve Bilica ile yaydan çıkan ok gibi düzgün ve hızlı başladı, Eskişehirspor maçına.

Hüzün diz boyu! Sakın kimse bir şey söylemesin bana. Sevda olmuş futbola olan tutkumuz bir kere... İstanbul'daki o 3-0'lık derin hüzne rağmen "Çıkmadık canda bir ümit" diyerek düştük yollara. "Yıldızlar"ın karşısında döküldüğü Hırvatları yedekler (!) Zagreb'de dize getirecek, diye.

Usandık!.. Hep aynı terane... Her mağlubiyet sonrası o gitsin, bu gelsin. Bu nasıl bir döngüdür böyle? Söyleyin, böyle başarı mı gelir? Yöntem yöntem değil... Sistem sistem değil. Çadır tiyatrosu değil Milli Takım bu; ikide bir teknik adam mı değişir? Hani, sadece teknik adam değişse, anlarım. Ama hayır, sistemi kilitleyen, her şeyi çorbaya çeviren bir durum söz konusu.

Nesini yazayım ben bu maçın? Oliç ile kafadan kopardı Hırvatlar!..

Herkes pür dikkat iddianameye odaklandı. Bakalım içinden ne çıkacak? Malum; başta F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım olmak üzere Şekip Mosturoğlu, Serdar Adalı, Mecnun Odyakmaz ve Tayfur Havutçu gibi sportif zanlıların hürriyeti ve birçok kulübümüzün geleceği Özel Yetkili Savcının açıklayacağı iddianamenin satırlarındaki isnatlara bağlı.