İsmail Kapan

Başbakan Erdoğan dün partisinin düzenlediği Diyarbakır mitinginde coşkulu bir kalabalık tarafından karşılandı. Daha önceki seyahatleri biraz sıkıntılı geçmişti. Dün yine şehrin bazı yerlerinde kepenkler kapalı idi. Fakat Erdoğan, son derece rahat ve Diyarbakırlıların ilgisinden de memnun görünüyordu...

Seçimlere kırk günden de az bir süre kaldı. Vaki olabilecek itiraz, çekilme, vs. dışında adayların tamamı aşağı yukarı belli oldu. Normal şartlarda artık adayların plan ve projeleriyle seçmen karşısına çıkıp, vizyonunu ortaya koyması; tabir yerinde ise rüştünü ispatlaması gerekir değil mi? Peki binlerce adayın kaçta kaçı bu şekilde bir seçim çalışması yapıyor?!.

Dün akşam itibariyle bütün partiler ve bağımsız olarak seçime girecek adaylar, Yüksek Seçim Kurulu'na müracaatlarını tamamladı. Bir süre için bütün partilerde liste tartışmaları yaşanacaktır. Kırılmalar, darılmalar ve epey istifalar da olacaktır. Nitekim şimdiye kadar, yeniden aday gösterilmeyen bazı belediye başkanları partilerinden istifa ettiler... Dün de hem AK Parti'de hem de CHP'de hareketli saatler yaşandı. CHP İl Başkanı ve İl Genel Meclisi başkan adayı Gürsel Tekin'in istifası direkten döndü. Gürsel, Deniz Baykal ile, "çok özel bir görüşme" yaptıktan sonra istifa etmekten vazgeçti. Ortada pek çok söylenti dolaşıyor. Lakin kesin açıklamalar olmadıkça, hiçbiri rivayet olmaktan öteye geçemez.

İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı Avi Mizrahi, haddini çok aşan küstahça bir laf etti... Mizrahi güya, Başbakan Erdoğan'ın Davos'ta Şimon Perez'e; "Öldürmeye gelince siz iyi bilirsiniz..." şeklinde verdiği cevaba karşılık Türkiye'yi geçmişteki olaylarla itham etmeye kalkıştı.

Geçen hafta meydana gelen bazı gelişmeler, Ergenekon soruşturmasıyla ilgili olarak, zihinlerde pek çok soru ve tereddüdün uyanmasına yol açtı. Sanıklardan Hurşit Tolon'un tartışmalı bir gerekçe ile, hakim tarafından tahliye edilmesiyle çok kimse; (Acaba bu davada yolun sonuna mı gelindi?) diye, kendi kendine veya başkalarına sormaya başladı.

İsrail halkı dün sandık başında idi. Bu satırlar yazılırken seçim sonuçları hakkında henüz hiçbir somut bilgi yoktu. Ancak siz şimdi okurken sonuçlar büyük oranda netleşmiş olacak. En kesin sonuç bu seçimlerden tek başına iktidar çıkamayacağıdır. İsrail epey süreden beri aslında bir siyasi istikrarsızlık yaşıyor. Son on üç yılda İsrail'de bu yapılan altıncı seçim oluyor. Ülke siyasetindeki görüş ayrılıkları da giderek derinleşiyor. Toplam 5 milyon 279 bin seçmenin bulunduğu İsrail'de 34 parti seçimlere katılıyor. Bunlardan 12 tanesinin halen Knesset'te üyesi bulunuyor.

Türkiye'de bir şeylerin değiştiği muhakkak... Ancak açılımların, değişimlerin, dönüşümlerin hangi istikamette olduğu, ne kadar devam edeceği ve nasıl bir sonuçla tamamlanacağı henüz belli değil.

İki gün sonra İsrail halkı sandık başına gidecek. Ülkenin yeni bir koalisyonla yönetilmeye devam edileceği kesin olmakla birlikte, seçimlerin nasıl bir siyasi tablo çıkaracağı çok fazla kestirilemiyor.

Başbakan Erdoğan'ın "monşer..." nitelemesinden fena halde rahatsız bir olan kesim, Amerika-İsrail ekseninden bir türlü çıkamadığı ve olaylara geniş perspektiften bakamadığı için, hep aynı ezberleri tekrarlayıp duruyor.

Ergenekon soruşturmasında, bazı "saygın" kişilerin kapısı çalınınca, malum kesimden bir vaveyladır koptu:

İsrail intelijansiyasının her fırsatta piyasaya sürdüğü bir kavramdır, şu mahut antisemitizm... Sırf dini mensubiyetinden dolayı, Yahudi ırkına düşmanlık etmek... Antisemitizmin doğum yeri Avrupa'dır. Dolayısıyla, Yahudilere karşı soykırımı yapıldığı yer de orasıdır. Türkiye'nin tarihinde antisemitizm denilecek bir siyasi yaklaşım, bir resmi politika yoktur. Tam aksine, her zaman zorda kalan Yahudilere kucak açmıştır. İslamiyet ırkçılığa kesin set çekmiştir. Bundan dolayıdır ki, bu iklimde antisemitizm neşvü nema bulamaz. Bu mühim noktanın altını kalın bir çizgi ile çizelim.

Başbakanın kullandığı ifadeyle, "Bazı monşerler" paradigmanın değiştiğinin hâlâ farkında değil... Onlara göre tek yol, klasik diplomasinin yapmacık tebessümleri, riyakâr kibarlık ve sonu gelmeyen iyi dilek ve temennilerle kadeh kaldırmalar. Bu kadeh kaldırmalarla bir kısmı "ayyaş"lığa varacak kadar alkole vurmuş. Yani "iyi içerler"! Malum monşerlere göre Başbakan, Perez'in saygısız üslubuna tepki vermekle büyük hata yapmış... Kaldı ki, forumu terk etmekle, Türkiye'nin onuru korunamazmış. Zaten Perez de olgun bir politikacı imiş falan filan... Hasılı "suçlu" olan Erdoğan'mış.

Yazının başlığı hoşunuza gitmeyebilir. Hakkınız var, rahatsız edici bir amiyane tabir ama, bazı gerçekleri çarpıcı şekilde ifade etmek için gerekebiliyor!..

Her salı günü, partilerin grup toplantılarındaki konuşmalardan o kadar çok malzeme çıkar ki, insan hangisini işleyeceğini kararlaştırmakta zorlanır...

Evvela başlıktan dolayı meydana gelebilecek bir yanlış anlaşılmanın önünü kapatalım. "Dâniş" ifadesini Türkçe'deki danışma kelimesi ile karıştırmayalım. Dâniş, Farsça'da ilim, bilgi ve kültür demektir.

Ergenekon soruşturmasından gocunanların, diline pelesenk ettiği birinci klişe şu idi: "Gözaltına alınanların hepsi Kemalist düşünceye sahip insanlar..." Daha sonra buna başka eklemeler de oldu: "Bu saygın insanların suç ve suç örgütleriyle ne ilgisi olabilir?"

Türkiye'nin dış politikasında kalıplaşmış davranış biçimleri vardı: "Aman Amerika'yı kızdırmayalım...", "Aman İsrail'in hoşuna gitmeyecek bir söz söylemeyelim..."

ABD'nin 44'üncü Başkanı Barack Obama, dün yemin edip görevine başladı. Yemin töreni, daha öncekilere göre çok kalabalık ve heyecanlı oldu.

Gazze'de şimdilik ateş kesildi. Ama şimdilik... Gerçek anlamda ve kalıcı olarak ateşin ne zaman kesileceği, daha doğrusu akan kanın ne zaman duracağı hiç belli değil! İsrail'in vahşi saldırıları ile yakılıp yıkılan binaların enkazı altından hâlâ ceset çıkarılıyor! Katledilen Gazzelilerin sayısı, şu ana kadar bin üç yüzü geçmiş durumda. Bunların yedi yüzü çocuk ve kadın... Dikkat edin ölenlerin yarıdan fazlası çocuk ve kadın! Beş bin dört yüz yaralı içinde daha kaç kişinin hayatını kaybedeceği belli değil...

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Gazze'deki vahşetten dolayı utanç duyduğunu söyledi. İnsanlık adına hepimiz utanç duyuyoruz, duymalıyız!.. Fakat ne yazık ki, genlerinde zulüm, katliam, soykırım ve sömürgecilikten başka bir şey bulunmayan küresel aktörler; utanç duymak bir yana, bütün bu vahşetleri devam ettirebilmek için, her gün yeni yalanlar uyduruyor, bütün dünya ile küstahça dalga geçiyorlar...