Yılmaz Öztuna

Kuzey Kıbrıs'ta referandumdan üçte iki evet çıkması, statükocularımızı şaşırttı.

Eğri oturup doğru konuşalım. Kıbrıs'taki çifte referandumun Türkiye'ye ne kazandırdığını çok iyi görebilmek için, konuya soğukkanlı yaklaşmak, katı bir gerçekçilikle bakmak gerekir.

Referandumdan beklenen sonuçlar çıktı: Türk tarafı evet, Rum tarafı hayır dedi.

Son Osmanlı Meclis-i Meb'ûsân (millet meclisi) seçimleri 1920 başında yapıldı. 12 Ocak 1920'de meclis açıldı.

Yarın 23 Nisan... Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasının 84. yıldönümü. Sevgiyle kutlayacağız. Öbürsü gün, Kıbrıs'ta çifte referandum... Hem Kuzey Türk, hem Güney Rum kesimlerinde oylar atılacak.

Kıbrıs konusu âzamî yoğunluğa ulaştı. Ama Irak konusu da olanca ağırlığını devam ettiriyor.

İsrail'de devlet politikası şudur: İsrail yarım asırdır barış yüzü görmedi. Kızlarımıza bile zorunlu askerlik yaptırıyoruz.

Saatin 12'ye vurmasına 5 kaldı. Huzur ve sükûn içinde bekliyoruz.

Soğukkanlılıkla 24 Nisan referandumunu bekliyelim. Türk tarafından evet çıkacaktır.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün basın için düzenlenen brifingdeki yazılı konuşması, müteâkıben sorulara irticalen verdiği cevaplar, Türkiye'yi rahatlattı.

Yazımızı, Sayın Genelkurmay Başkanımız'ın basın toplantısından önce yazıyoruz. Sayın Özkök'ün söyledikleri, Kıbrıs üzerindeki dengeyi etkilediği takdirde, anlıyabildiğimiz kadarını okuyucularımıza açıklayacağız.

Referanduma 11 gün kala Kıbrıs konusunda genel görünüş şöyle özetlenebilir: Kuzey Kıbrıs'ta Türkler evet, Güney Kıbrıs'ta Rumlar hayır diyecekler.

Birleşik Amerika'nın Irak'ı işgalinin 1. yılı tamamlandı. Oluşan tablo berbattır. Hem Amerika, hem Irak için. Niçin?

Kıbrıs meselesinde ikiye ayrılmamızın bir sebebini, dünki yazımda belirtmiştim. Daha ağırlıklı sebebi şimdi sunuyorum.

Kıbrıs meselesinde Türkiye'de iki görüşün karşı karşıya geldiği görülüyor. Halbuki gelenek, millî konularda partilerin birleşmesi doğrultusunda idi.

Millî Güvenlik Kurulu'nda hükûmete Kıbrıs konusunda önümüzdeki gelişmelerde her adımda çok dikkatli davranılması tavsiye edildi.

ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell gibi çok tecrübeli ve dünyanın en ileri gelen bir devlet adamının, Türkiye'yi ılımlı İslâm cumhuriyeti ifadesiyle tanımlaması, şaşkınlık uyandırdı.

Kıbrıs müzakereleri, dış politikamız derecesinde, iç politikamız bakımından da olağanüstü önemde idi.

Bütün partilerimizin kulaklarına küpe olsun: Hangisi Türkiye'yi, Avrupa'ya, dolayısıyla çağdaş uygarlık düzenine taşırsa; vatandaş oyunu hiç esirgemeden verecektir.

Başbakan Tayyip Erdoğan, Kıbrıs meselesini sona erdiremez ve Brüksel'den en geç 2005 baharı için müzakere daveti alamazsa, AK Parti'nin saygınlığını yitireceği, vatandaşın ümitlerinin suya düşeceği ve hattâ iktidar partisinin bölüneceği, belki erken seçime gidileceği hesapları yapılıyor.