İrfan Özfatura Ahmet Sırrı Arvas

Ben çalışırken bedenimi kapının dışında bırakırım, tıpkı Müslümanların camiye girerken ayakkabılarını çıkarması gibi.

Ünlü ressam İstanbul işi hat ve tezhipleri görünce "işte" der, "varmayı düşündüğüm son nokta!"

Umur Bey eline kılıç aldığı günden ölümüne kadar başkent Birgi'de sadece üç gün kalır, İzmir'e ise yalnız soluk almak için uğrar. Bu nasıl beylikse sırtı döşek görmez, sıcak aş bulduğu günleri parmakla sayar...

Vaki olanda hayır vardır derler ya, esaret yıllarında kaptanlarla tayfalarla oturup kalkan Çaka, denizciliğin püf noktalarını kapar. Bozkır çocuklarıyla deryaya açılmak gibi "olmayacak" hayaller kurar...

Evet Orta Çağ Avrupa'sında ölümün kol gezdiği vakıadır ama bunun sebebi vampirler değil pislik olmalıdır...

Kanlı katil insan etlerini ya kuşbaşı doğratıp çömleğe basar, ya da fırına kapatıp güveç yapar. Çocuklara analarının babalarının, ebeveynlere yavrularının etini yedirmekten büyük bir zevk duyar...

"Terörizmin her türlüsü batıya yarar, teröre bulaşanlar haçlıların ekmeğine yağ sürüyorlar" Mustafa Akkad

Vivian her sabah mevziye yürür, kurtarılmış bölgede bir başına cenge çıkar. Saçını boya, krem mrem kullan diyenlere inat renginden utanmaz.

"Bu mücadeleyi ben değil, tam 381 gün işlerine yayan yapıldak giden kardeşlerim kazandı."

Muallim Cevdet kibar ama ciddi bir insandır, yalakalıktan, şakşakçılıktan hoşlanmaz. Laubaliliğe hiç dayanamaz. Kütüphanelerde ve arşiv dairelerinde sigara içenleri felaket azarlar...

Burhan-ı Terakki Mektebi'nin Müdürü Hakkı Bey, "zikredilen vazifeyi hakkıyla becerebilecek birini tanıyorum" der "Mehmet Cevdet tam bu iş için biçilmiş kaftan!"

Herkes bitti bu iş derken Allahın Arslanı maharetini konuşturur ve Zülfikarı kabzasına kadar Amr'ın böğrüne sokar. Azılı İslam düşmanı debelene debelene yuvarlanmaya başlar. Müslümanlar tekbir getirirler, müşrikler sus pus olurlar...

Yaşlı âlim ayağa kalkar ve: "Artık bazı şeyleri görmenin vakti gelmedi mi" diye sorar, "gelin nasihatimi dinleyin, ona iman edelim. Son Peygambere eshab olma şerefine erişelim."

Söğüt ağacının kabuklarından elde edilen acı tozun, ateş düşürdüğü ve ağrı giderdiği eskiden beri bilinir. Ancak aspirin denilen tabletlerin trilyonlarca üretileceği ceplerde taşınacağı kimin aklına gelir?

Hazret-i Halid, Mute'de tam dokuz kılıç parçalar, sonunda eline Yemen işi enli bir kılıç geçer onunla küffar saflarını yarar. Server-i Kâinat ona "Seyfullah" lâkabını uygun bulurlar...

Karlı bir kış günü hocası tek cümle ile "hanımını ve çocuklarını al, burayı terk et" buyururlar. Selâhaddîn Uşâkî niyesini niçinini sormaz "başüstüne" der, yavrularını kucaklar.

Nazarları öyle tesirlidir ki duvarlara işler. Sağda solda karşılaştığı gafiller dahi bir hoş olur, "Bu nasıl bir insandır, onu görünce hatırımıza Allah geliyor" demekten kendilerini alamazlar.

Hayatı boyunca yenilen, Araplara, İtalyanlara, Franco'ya, Somoza'ya ve Meksika hükümetine karşı kaybeden "El General" ilk kez zaferin kokusunu duyar...

Larry'nin gözü Bill Gates'in tahtındadır ama mütevazı bir evde oturan, kiralık araba kullanan, tarifeli seferlerle uçan, sürekli okuyan, çalışan ve paylaşmasını bildiği için çok kazanan Gates'in yanına bile yaklaşamaz. İki numara olmaktan bir türlü kurtulamaz.

Gözsüz, dilsiz, kulaksız canlıların görüldüğü kadar "basit" olmadıklarını, haberleştiklerini, büyüdüklerini, çoğaldıklarını, kendilerini koruduklarını ve yardımlaştıklarını müşahede eden Leeuwenhoek "kâinatta tesadüfe yer yoktur" cümlesine gözü kapalı imza atar.