Mehmet Soysal

Başbakan'ın, Amerika seyahatinden dönüşümün sabahı doğum günümdü. Yılın en uzun gecesi, belki de en soğuk gecesinde doğmuşum. Güneş'in Oğlak Burcu'na girdiği, kış mevsiminin başladığı gündü; 21 Aralık... Bir kış daha sessizce kapıları çaldı.

Amerika'dan dönüş yolculuğunda uçakta gazetecilerle sohbet eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, iki defa ABD Başkanlığı yapan Bill Clinton, bir dönemin en kurt siyasetçisi Henry Kissenger ve senatör Edward Kennedy'le görüştüğünü ve nelerin konuşulduğunu sordum...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Amerika programına katılmak için önce Ankara'ya, oradan Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi ve yazarı dostum Enis Berberoğlu ile birlikte kara yoluyla Konya'ya gittik... Konya'da Hazreti Mevlana'nın Şeb-i Arus gecesine katıldık...

Aslında bu akşam Habertürk televizyonunda dostum Emekli Korgeneral Köksal Karabay'ın konuk edildiği ve Melih Meriç'in hazırlayıp sunduğu Basın Kulübü'ne katılacaktım... Lakin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Amerika seyahatine dahil olunca, programa katılamadım...

İsviçre'de yayınlanan Gazette de Lausanne'ın muhabiri gazeteci Jean Felix 1917 yılında İstanbul'a gelir... Beylerbeyi Sarayı'nda Sultan II. Abdülhamid Han ile bir röportaj yapar... Sultan II. Abdülhamid Han der ki: -

Anadolu'nun kentlerinde güneş, gökyüzünü erkenden terk eder, âdeta başını alıp giderdi... Meçhul kalabalıklara hiç mi hiç sahip olmazdı... Yüzler birbirini tanır, selamlardı...

Pazar yazımda Türkiye ile AB'nin yol arkadaşlığının her gün meçhul bir maceraya doğru ilerlediğinden insanın aklına ister istemez meşhur 'kaçak' filminin senaryosundaki kurgunun gerçekleştirilmek istendiğinden bahsetmiştim...

Türkiye ile AB'nin yol arkadaşlığı her gün meçhul bir maceraya doğru ilerliyor... Bu maceranın belgeselini izledikçe, insanın aklına ister istemez meşhur 'kaçak' filminin senaryosundaki kurgu geliyor...

"Denebilir ki; geri kalmak demek, eğitim bakımından geri kalmak demektir.

Geçen yazıda, Anadolu'nun kentlerinde, işsiz kalan ve boş gezen üniversite mezunlarının durumundan bahsetmiş ve kanayan yaraya artık birilerinin çare bulmasını dilemiş ve ardından Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa V. Koç'un gönderdiği bir mektuptan söz etmiştim...

Birkaç gün önce memleketim Elazığ'daydım... En son üç yıl önce gitmiştim...

Güneş batmak üzereydi, Kilyos sahilinde... Azgın dalgalar kayalara bir balyoz gibi vuruyordu...

"Dünyayı bu kadar yaşanmaz kılanlar kimlerdir?" sorusuna eskiden şu cevap verilirdi; -Dünyayı yaşanmaz kılanlar, ya çok büyük zenginler ya da çok aşırı fukaralardır!

Altından kalkamadıkları olaylar karşısında, çocuklara iyi bir adam olması yolunda verilen nasihatler genellikle 'ne yana çekersen çek uyar' türü atasözlerinden seçilir...

Bir pilot... Bir doktor... Bir de yazar yaz akşamlarının birinde bir dostlarının evinde bir araya gelir... - Kim daha çok para kazanıyor? sorusunu tartışmanın dışında tutmak kaydıyla, 'Kimin mesleği daha zor ve müdahaleye açık?' konusunu değerlendirir...

'Büyük devlet kimdir?'sorusuna Prof.Dr. İlber Ortaylı; -İstediğini yaptırmasa da, istemediğini yaptırmayandır, diyerek 'büyük devlet'i tarif eder... Ardından ilave eder;

Eleştirmen, farklı bakmaya çalışır; olaylara, kişilere, eserlere ve sarf edilen sözlerdeki anlamlara...

Birleşik Arap Emirlikleri'nin başkenti Abu Dhabi, Dubai ve Sharjah kentlerini gezdikten sonra anladım ki, tek doğru dünyanın her yerinde binlerce parçalara bölünmüş... Herkes bir yerinden, işine geldiğine ve kafasına göre bir doğru yakalamış...

Uzaklarda kalan 'dost yüzlü' adamdan sitem dolu bir mektup aldı... Aslında "ağlama duvarına" başını dayayıp günahlarını itiraf edenler gibiydi ve mektubunda diyordu ki; "Mavi mavi ölüyorum ben, duyuyor musun? Orda mısın? Var mısın, yok musun? Kaçsan da, sussan da, bir tek şeyi unutma... Yanarak, yıkılarak... Aklıma her geldiğinde ağlayarak..."

Ne vakit; yağmur çiselese, camlardan damla damla akıp süzülse, kaldırım taşlarını ıslatsa, kaybettiği o eski günler düşer aklına...