Prof. Dr. İsmail Kaya

Başlığın siyasetle ilgisi yok. Biz, pazarlama dünyasındaki gelişmelere bakıyoruz. Her fırsatta, meşhur Google'ın (Gugıl) aslında müthiş bir "pazarlamacı" olduğunu söylerim. Pazarlamacı dediysek, cazgır satıcılar, müşterinin aklını karıştırıp cebinden parasını alan farfara firma ve markalar akla gelmesin.

Dünya, hızla değişen ilişkiler, uzlaşmazlıklar, gerginlikler ve yeni savaşlarla birlikte her gün yenileniyor. Pazarlar paylaşılıyor.

Acaba, şu heyecanlı ve hareketli açılımlarla, gelecekteki güzel günler, yaşayacağımız tatlı anılar için bir nevi peşin ödeme mi yapıyoruz, yoksa geçmişte yediğimiz lezzetli lezzetsiz yemeklerin, nanelerin, hurmaların faturasını mı ödüyoruz?

Kişiler, şirketler, ülkeler, daha da büyümek, hâkimiyet alanlarını genişletmek, daha güçlü olmak istiyorlar. Hepsi birden isteyince de, aralarında çekişmeler oluşuyor.

Halkın büyük çoğunluğu harcama odaklı davranıyor. Yeterince tasarruf etmiyor; olmayan parayı harcıyor. Millet olarak tasarruf oranımız çok düşük. Tasarruf alışkanlıklarımızı kaybettik. Biriktirdiğimiz üç beş kuruşun, her seferinde, büyük oyuncular tarafından bir hamlede "ham edilmesi" de etkili oldu.

Boykot, protesto, gösteri, miting ve benzerleri birer siyasî, ideolojik, kanunsuz hareketler gibi görünse de, bunlar iş ve siyaset hayatındaki bütün yöneticileri de yakından ilgilendiriyor.

Pazarlaması kuvvetli olanın işi de kuvvetli olur" demek için yeni bir ders yılına daha başlamış bulunuyoruz. İşin başının pazarlama olduğunu, pazarlamanın öğrettiği dersleri uygulayanların başarılarını yeniden anlatacağız. Anlatacağız anlatmasına da, aramızda farklı düşünenler de var.

Bayramlar bizleri fikir, duygu, düşünce ve davranış beraberliğine çağıran; neşe, coşku, bazen de hasret ve hüzünle birlikte gelen özel günler.

Seleksiyon ayıklama; segmentasyon tasnif etme, bölümlendirme demek. Her ikisi de, bilinçli veya bilinçsiz, doğal veya yapay olabiliyor.

İş yapmak, organizasyon kurmak ve birden fazla kişi, kurum, firma, tarafı bir amaç istikametinde hareketlendirmek demek.

Fındıkçılar başlattı, turizmciler, makineciler ve diğerleri taklide devam ediyor. En sonuncusu, medyacıların başlattığı "Alın-Verin" kampanyası.

Bu yazı, interaktif ajans konkurunu dahi interaktif mecrada gerçekleştiren THY'de "Şikayetler kotil@thy.com'a" (airporthaber) haberi üzerine yazıldı.

Ülke olarak onlarca yılımızı ve nice değerlerimizi tahrip eden bir millî meselemizin çözümü yolunda adımların atıldığı bu dönemde, süreci tek elden yönetmek ve ortaya çıkacak hayırlı geleceğe şimdiden hazırlanmak gerekiyor. Bu tarihî adımın, içeriden ve dışarıdan kazanılacak, olabildiğince çok sayıda taraftar ve katılımcıyla desteklenmesinin büyük önem taşıdığı malumlarınızdır.

Apartman, işhanı, site girişlerinde "dilencilerin ve pazarlamacıların girmesi yasaktır" uyarısına rastlandı. (Anlaşılan, eski usul, çat kapı 'satıcı'lar (halk onları pazarlamacı biliyor) hâlâ çabalıyorlar.)

Bir akademik disiplin olarak pazarlama 1881'den beri konuşuluyor. İlk pazarlama dersi 1902 yılında ABD'de verilmiş. Bir asır geçmiş olmasına rağmen hâlâ pazarlamanın ne olduğu tam olarak bilinmiyor.

Milletçe hepimizi etkileyen ve gelecek nesilleri de etkileyecek gibi görünen, her biri kendi başına asrın olayı sayılacak nitelikte nice değişim ve dönüşümü, muhalifleri şok, muvafıkları mest eden nice olayları, baş döndürücü bir hızla peş peşe yaşıyoruz. Hayal bile edilemeyenler bir bir gerçek oluyor.

Kişisel, kurumsal, ticarî, sosyal başarılarda pazarlama ne kadar etkili? Pazarlama elde olanı cilâlamak, lafazanlıkla satmak, tanıtıp, duyurmak mıdır? Yoksa işi en baştan ve temelden ele alıp, hedef kitleye ve amaca en uygun, doğru çözümleri arayıp bulmak ve kapsamlı bir stratejiyle işin tamamını yönetmek midir?

Çin'deki olaylar hakkında bir konuşmacı, "Askeri gücüne güvenen Çin, gösteri yapan sivil halkın üzerine ateş açarak, binlerce Müslüman Uygur Türkünü, sadece ırk ve dinlerinden ötürü katletmiştir.

Sayıları 1.5 milyara yaklaşan bir kesim için bu iki kelimenin özel bir anlamı var. Dünyada nüfusun dörtte biri, OFF (çevrimdışı) durumdan ON (çevrimiçi) konumuna geçti. İnsanlar ikiye ayrılıyor: ON vaziyettekiler, OFF durumundakiler. On-yirmi seneye kalmaz, çoğunluk ON olacak, deniyor.

Pazarlama, bir çakıl taşını, bir kâğıt parçasını bile değerlendiririp, üzerinden fayda ve kazanç üretebiliyor. Ne sattığınız değil, müşterinin aldığını sandığı şey önemli. Malınız sizin için, çok değerli olabilir, ama müşteri gözünde değeri yoksa, beş para etmiyor. "Müşterisi olmayan mal zâyîdir" deniyor.